Gazze kan gölüne dönmüş, masum insanlar en acımasız bir şekilde ıstırap çekiyor, can veriyor; sözde insanlık sadece seyrediyor.
Filistinli yok olurken yapılan tek şey var; sözde kınamak!
Soykırımın yaşandığı Filistin topraklarında insanlık katledilirken başka başka yerlerde insanlar; imanını, onurunu, haysiyetini, namusunu, sağlığını korumaktan aciz bir hâle gelmiş bulunmaktadır.
Dünyaya nizam vermek, Allah’ın adaletini, güzel ahlakı, insanca yaşamayı tanzim etmek üzere görevlendirilen Müslümanlar suskun ve aciz.
Hâlbuki Yüce Allah Kur’an’ında insanı kendine halife olarak yattığını şöyle beyan etmiyor mu? “Sonra, nasıl amel edeceğinizi görmek için, onların ardından sizleri yeryüzünün halifesi yaptık.” (Yunus /14)
Allah’ın kendine halife olarak yarattığı Müslümanlar gerek fert olarak gerek toplum olarak bu görevi yapmak keyfiyetinden fersah fersah uzaklaşmıştır.
İnsanlar dünya malına değer vermiş, dünyanın hemen her yerinde; paradan, makamdan, mevkiden, rütbeden başka şeylere değer vermiyor. Dünyalık adına kazandığı hiçbir şeyi kaybetmek istemiyor. Dolayısıyla başkasının başına gelen sıkıntılar onu pek ilgilendirmiyor.
Dünyalık sıkıntısı olmayan, işi tıkırında olan fert olsun esnaf olsun sanayici olsun çok kişiyle yaptığım sohbetler durumun dehşetini ve bu konudaki tespitimizin doğruluğunu ortaya koyuyor.
Özellikle Gazze’deki insanlık katliamı başladıktan sonra bazı kimselerle yaptığım sohbetlerde bana şu soru yöneltiliyorlar: “Gazze’deki bu savaş yüreğimizi parçalıyor. Hatta yüreğimiz götürmediği için televizyonda haber bile izlemiyoruz. Ancak bir korkumuz şudur; acaba bu ateş bize de sıçrar mı? Biz de savaşa girer miyiz?”
Ben de cevap olarak: “Merak etmeyin bu savaş bize şimdilik sıçramaz çünkü bizi yönetenler sadece kınama makamında kalır. Çünkü biz devlet olarak İsrail’in en önemli müttefikiyiz.” Deyince. Soru soranların derin bir nefes aldığını; “Oh oh Allah’a şükür bize sıçramasın da” dediğine şahit oluyorum.
Bana bu soruları yöneltenlere sonra şu sözü söyleyince suratlar bir karış asılıyor: “Yalnız şunu da unutmayın ki bu ateş şimdilik sana bana sıçramaz ama, dökülen kanların, yitirilen masum canların bir bedeli olacaktır. Mazlumların ahları yerde kalmayacaktır. Bu katliama sessiz kalanların, elinde olduğu halde bir şey yapmayanların çocuklarını, gelecek nesilleri, belki de insanları yakacaktır.”
Bu ve benzeri tavır sergileyenlerin korkusu, dünyada kazandıklarını kaybetmek korkusudur. Dünya sevgisidir…
Hâlbuki yüce Allah Kur’an’ı Kerim’de dünya malının bizleri aldatacağı konusunda açık bir şekilde uyarmıştır.
“Ey insanlar! Haberiniz olsun ki, Allah’ın vaadi muhakkak haktır. Sakın bu dünya hayatı sizi aldatmasın, sakın o aldatıcı şeytan sizi, Allah hakkında da aldatmasın” (Fatır/5)
Zaten Peygamberimiz de ümmetinin imtihanının dünya malı olacağını asırlar önce haber vermişti: “Şüphesiz her ümmetin bir fitnesi vardır. Ümmetimin fitnesi de maldır.” (Tirmizî, Zühd 26)
Şunu bilmeliyiz ki zulmedenler de dünyaya taparcasına bel bağlayanlar da bir gün bu dünyadan göçecektir. Herkes yaptığının ve yapmadığının hesabını verecek. Ahirette Allah’ın adalet terazisinde tartılacak. Şehitler, mazlumlar ve masumlar mükâfatını alacak. Zalimler ve ona suskunluğuyla ya da yardımlarıyla destek çıkanlar da hak ettikleri cezaya çarptırılacaktır.
Allah’ın vaadi haktır. “Evet, o inkâr edenleri ve zulmedenleri Allah ne bağışlayacak ne de onlara bir kurtuluş yolu gösterecektir.” (Nisa suresi / 168. ayet).