Gizlenen hakikatlerden biri ve belki de en önemlisi Hz. Ali’nin vasiliğinin hakikatidir. Bu hakikat bir ölçüdür. Dini dünya işerine alet edenlerin tahribatı; işin başında Hz. Ali’nin vasiliğinin hikmetini ortadan kaldırmakla başlamıştır.
Bu yaraya neşter atıp hakikati göstermek adına her attığı adımda her söylediği sözde çıkarını tahribatta gören ya da sözde kanaat liderlerine sözde şeyhlerine sözde hocalarına körü körüne teslimiyetin sarsılmasından korkanlar; Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızı hiçbir zaman kabul etmediler.
“Hakikatleri değiştirmek ne kadar büyük suç ise hakikati gizlemek de o kadar büyük suçtur.”
Prof. Dr. Haydar Baş Hocamız “Ehl-i Beyt Külliyatıyla” Ehl-i Beyt’in hakkını Ehl-i Beyt’e, “Hoşgeldin Atatürk” Eseriyle de Atatürk’ün hakkını Atatürk’e teslim etmiştir. Gerek Hz. Ali (a.s.) gerek Atatürk’ün onurunu korumuş hem de insanları kul hakkına tecavüzden kurtarmaya çalışmıştır.
Şimdi gelelim asıl konumuza! Çağın bilgesi Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızın kendi eserinden Sünnet ve hadise yönelik gizleme ve tahrifler bölümünden aktaracağımız bilgilere:
Aslında Hz. Ali ye yapılan zulüm bir kul hakkıdır.
“Emirü’l-Mü’minin Ali’nin “vasi” lakabıyla meşhur oluşu. Hilafet Mektebi’nin siyasetiyle çeliştiğinden bunu inkâr edip. Bu alandaki nasların gizlemek yolunda bir hayli çaba sarf ettiler. Hilafet Mektebinin bu alanda yaptığı en önemli hareketlerden biri vasiyet hakkındaki nasları gizlemekti.”
Bu konuda yapılan gizlemelerden bazı örmekler şunlardır:
“En yakın akrabanı uyarıp korkut.” (Şuara suresi 214. Ayet)
Resulüllah’ın Haşimoğulları’nı İslam’a davet ettiğini nakleden rivayette Taberi ve İbn-i Kesir Resulüllah’ın o toplantıda İmam Ali hakkında buyurduğu, “O sizin aranızda Benim vasim ve vezirimdir” cümlesini atmış, bunun yerine “şöyle, böyle” kelimelerimi koymuşlardır.
Halbuki bu belirsiz bir ifade olup hiçbir şeyi anlatmamaktadır. Ayetinin tefsirinde Taberani gibi bazı bilginler aşağıdaki rivayette bu tür bir gizleme yapmışlardır. “Mecmau’z-Zevaid” kitabında Selmani Farisi den şöyle nakledilir:
Resul-i Ekrem’e Ya Resûlullah! Her peygamberin bir vasisi vardır, ya senin vasin kimdir? diye sordum. O gün Resûlullah cevap vermedi. Fakat birkaç gün sonra beni çağırdı. Ben aceleyle huzuruna koştum. O Musa’nın varisinin kim olduğunu biliyor musun? buyurdu. Ben, Yusa b. Nun’du dedim. Peygamber, Neden biliyor musun? diye sordu. Ben, çünkü o herkes daha bilgiliydi” dedim. Bunun Üzerine Resûlullah şöyle buyurdu: Benim vasim, sırdaşım, en seçkin hatıram, ahdimi yerine getiren borcuma ödeyecek olan Ali b. Ebi Talib’dir.”
Heysemi der ki Meemau’z-Zevaid’in yazan Taberani, burada şöyle ekler. Resûlullah benim vasim’ derken Ali’yi kendi ailesine vasi etmiştir, hilafete değil. (İmam Ali /Prof. Dr. Haydar Baş/ sayfa 189-192) (Devam edecek)
Uğur Kepekçi