Deprem gerçeği

Geçtiğimiz günlerde İzmir’de meydana gelen 6,6 şiddetinde depremde hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralılara şifalar, bütün vatandaşlarımıza sabırlar dilerim.

Deprem, doğal yaşamın gerçeklerinden, ölüm ve hayatın bir parçası; önlenmesinin imkânsız olduğu ilahi hikmetlerden bir gerçektir.

Depremin doğal bir afet olması, deprem hakkında fikir öne sürmeyi yasaklamaz. Her olayın kadere bakan ilahi hikmet cephesi olduğu gibi insana bakan sorumluluk tarafı da vardır.

Bu sebeple bir olaya; düşünceyi tamamen devreden çıkaran, kökten kaderci bir anlayışla da yaklaşılmamalı; tamamen maddi, ilahi hikmetleri reddeden materyalist bir mantıkla da yaklaşılmamalıdır.

İlahi kader ve insanın sorumluğu arasında ince bir çizgi vardır. Bu çizgiyi fark etmeyenler, yanlış yollara düşer; kafasını duvara çarpar. Gerekli dersleri de çıkaramaz.

Halbuki Yunus Emre; “Her hata bir ders ne hata biter ne ders” öğüdüyle, yaşanan her olayın hikmet cephesi ve çıkartılacak dersler olduğunu haber vererek bizleri düşünmeye sevk etmektedir.

Deprem, ilahi ve doğal hayatın bir gerçeği dedik. Bu gerçek insanın sorumluluklarını devre dışı bırakmaz.

Gelişen teknolojiyle birlikte çok katlı binalarla birlikte, sağlam yapı teknikleri, depreme dayanıklı yapılar da yapılmaktadır.

Dünyanın gelişmiş, kanun ve nizamları oturmuş, şuurlu halk kitlelerinin yaşadığı yerlerde meydana gelen depremde kaybedilen can ve mal kayıplarıyla; yoksul ve sistemleri sağlam olmayan yerlerde meydana gelen depremde kaybedilen can ve mal kaybı farklı olmaktadır.

Biri tedbire baş vurmuş, dimdik ayakta.

Diğerleri tedbiri elden bırakmış, darmadağın olmaktadır.

Ülkemiz, depremde fazla yıkım yaşayan, can ve mal kaybına uğrayan ülkeler arasındadır.

İlim adamları, deprem uzmanları, sürekli uyarı yaparak fay hattı üzerindeki yerleşim yerlerinde yaşayan halkımızı uyarmakta gerek halkımıza gerek devletimize önlem alması tavsiyesinde bulunmaktadırlar. Ancak maalesef ne devlet ne de millet olarak deprem konusunda çok da üzerimize düşeni yapmıyoruz.

Depreme dayanıklı olmadığı belli olan, yapımında kusuru olan, devlet yetkilileri başta olmak üzere mal sahipleri de suçludur.

Yapımda kusuru olanlar, depremde hayatını kaybedenlerden sorumludur ve suçludur.

Ahirette Allah’ın mahkemesinde yargılanacaklardır.

Ama bu dünyada hukuk karşısında suçlular en ağır cezayı görmeli ki başka canların yanmasına engel olunsun.

Depreme dayanıklı olmayan yapılarda kimsenin ikamet etmesine müsaade edilmemelidir. Halkının barınma sorununu çözmek, sağlıklı yapılarda yaşamalarını temin etmek hükümetlerin işidir.

Ama maalesef bırakın depreme dayanıklı mekanlar oluşturmayı, halkına sağlıklı yapı yapmak yerine; vatandaşına şirin görünmek için imar affı gibi saçma, saçma olduğu kadar da tehlikeli bir icraata bu hükümet imza atmıştır.

İnşaat mühendisi bir dostuma: “İskânı olan mesken nedir?” Diye sordum.

Cevaben; “Kanunların belirlediği sağlıklı ve sağlam yapıda olması için gerekli şartları oluşan meskenlerdir.”

Yani; iskanı olmayan mesken, riskli meskendir.

Halkını riski meskenlerde ikamet etmek zorunda bırakan siyasi iktidarlar, imarda söz ve yetkisi olanlar, depremdeki kayıplardan sorumludur.

Aziz Milletim! Sağlıksız ve dayanıksız mekanlarda ikamet etmek zorunda değilsiniz!

Prof. Dr. Haydar Baş’ın “Milli Ekonomi Modeli” “Sosyal Devlet Milli Devlet” projeleriyle Bağımsız Türkiye Partisi ve lideri Hüseyin Baş varken; çaresiz değilsiniz!

Uğur Kepekçi

Önerilen Makale

Hakkımı helal etmiyorum

Türk siyasetinde işler, hiç olmadığı kadar farklı mecralarda seyrediyor. Bu süreç ve gelinen nokta sizlere …