Cenab-ı Hakk, madde kalıbımızdan evvel ruhlarımızı yarattı. Ve onlara sordu:
“…Ben sizin Rabb’iniz değil miyim? (Onlar da), (ruhlar) Evet (buna) şâhit olduk, dediler.” (Araf /172)
Bütün insanlar bu sebeple, bilerek veya bilmeyerek Rabb’ını arıyor. Beşeriyet bu arayışta yanılmasın, doğruyu bulsun diye de Cenâb-ı Hakk insanlığa peygamberleri ve de onların yolunu takip eden insanı kâmilleri göndermiştir. O hâlde denilebilir ki, peygamberler ve de kâmilleri takip edenler Hakk’ı ve huzuru bulanlardır.
Aksine hareket edenler ise, arayışına devam etmekle de kalmayıp, huzuru bulamamanın yorgunluğu ile kalırlar.
Esasen insanın, İslam’dan başka yollarda huzuru bulması mümkün değildir. Cenab-ı Hakk buna işaretle Kur’ân-ı Kerim’inde;
“Allah nezdinde hak din İslam’dır” (Al-i İmran / 19) buyurmaktadır. Bundan çıkan mânâ; “İnsan ruhu Allah’a ancak İslam yoluyla vuslat eder.”
Fahr-i Kâinat Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde;
“Her insanin kalbinden Allah’a bir yol gider” buyuruyor.
Kâfir ve münafık, günah ve hataları ile bu yolu tıkar. Hâlbuki: Huzur, insanın, Yaratanın yolunda olması hadisesidir. Yani kalp yoluyla insanın Allah’a vuslatıdır. Onun için tasavvuf, insanın, Yaratıcısının yolunda olması hadisesidir. Denilebilir ki, İslam ve tasavvuf, insanın Rabb’ini ve kendini bulması ve mahiyetini ilan ederek
Rabb ‘inin gücünü ilan etmesi olayıdır.
Tasavvuf, insanın gönül yoluyla Allah’a gitmesidir. Buna “seyr ü sülûk” da denir. Seyr, daha evvel bu yolları geçmiş kâmil bir insanın tavassutu ile yapılır. Bir nehri bile vasıtasız geçemeyen insanın, Allah’a vasıtasız ulaşacağını düşünmek muhaldir. Peygamber Efendimiz (s.a.a.) bile Cebrail’e uyarak bunu nefsinde yaşamıştır.
Kur’ân-ı Kerim’de Hz. Mûsâ’nın, Hızır ile olan dostluğu bu nükteyi ifade etmektedir. Yine Kur’an’da, “”Vesileye sarılınız” buyuruluyor.
İşte bu vesile odur.
Tasavvufta kulun amacı Allah’a vuslat etmektir. Vuslat, mücerret manasıyla Allah’a kavuşmak demektir. Allah’a kulluk gerçek manasıyla yaşanınca kurbiyet elde edilir. Allah’a vasıl olunur. Bu hali kul gayretle, Allah’a vasıl olmasında önündeki engellerle mücahade ederek elde eder. Cenâb-ı Hakk Kur’ân-ı Kerim’ de;
“Ama Bizim uğrumuzda mücahade edenleri elbette kendi yollarımıza eriştireceğiz. Hiç şüphe yok ki Allah iyi davrananlarla beraberdir” (Ankebut/69) buyuruyor. Başka bir âyet-i kerimede de bu mücahadenin nasıl olması gerektiği konusunda yol gösteriyor:
“Ve sana yakîn (ölüm) gelinceye kadar Rabb ‘ine ibadet et!”(Hicr/99) (Prof. Dr. Haydar Baş / Dua ve Zikir /Sayfa 553-558) (Devam edecek)
Uğur Kepekçi