Seyr-ü sülûk, vuslat ve zikrullah (3)

Kulluk gerçek manasıyla yaşanınca, kul ibadetlerle Allah’a yaklaşır. O’na yaklaşma gayreti içinde olan kuluna ise Cenâb-ı Hakk koşarak gelir. Nitekim bir kudsi hadiste şöyle buyuruluyor;

Enes (r.a.) rivâyet etmiştir:

Peygamber Efendimiz (s.a.a.) buyuruyor ki: Allah buyurdu: Kul, Bana bir karış yaklaşırsa, Ben ona bir arşın yaklaşırım; Bana bir arşın yaklaşırsa, Ben ona bir kulaç yaklaşırım; kul Bana yürüyerek gelirse, Ben ona koşarak gelirim.”(Buhari)

Vuslat, insanın dünyadayken kendi seçimiyle Allah’a yönelerek

O’na yaklaşıp, O’nun rızasızına erişmesidir. Bu hâle mücadele ve mücahade ile nefis terbiyesi ve tezkiyesi yolu ile erişilir. Böylece yakîn hâli elde edilir. Mutmainlik makamına erişir, saadete erer.

Cenab-ı Hakk’ın; “Ey huzura kavuşmuş insan! Sen O’ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak Rabb ‘ine dön. (Seçkin) kullarım arasına katıl Cennetime gir!” (Fecr / 27-28-29-30) hitabına erişir.

Yaradılışından dolayı bütün mahlûkat, seyr hâlinde kendini yaradana koşar. Bu koşuşun adı aslında zikirdir. Nitekim bir âyet-i kerimede;

“Her biri bir yörüngede yüzerler” (Yasin/40) buyurulurken başka bir ayette de

“Göklerde ve yerde bulunan her şey Allah’ı tesbih etmektedir.0, Aziz’dir, Hakîm’dir”(Hadid/1) diye buyurulmaktadır. Özetleyecek olursak, varlık âlemi, varlığının gereği olarak kendini yaratanı tesbih eder. Hatta eşyanın dilinden anlayan arifler, onların lisân-ı hâl ile Allah’ı zikrettiğini ifade buyururlar.

Yaratılış gayesi Allah’ı tanımak ve bilmek olan insanın zikrinin daha kâmil anlamda olması zaruridir. İnsanın varlık âlemine gelişindeki maksat Allah’ı bilmektir. Bizim literatürümüzde münevver; Allah’ı bilen, aydın insan demektir. Bir başka anlamda, geldiği Rabb ‘ine kalp yoluyla gidip, O’nun tecellilerini gönlünde seyreden insan, nura, yani aydınlığa kavuşmuş demektir. Onun için münevver, İslam’ı yaşayan ve gönlünde Hakk’ı bulandır.

Vuslatın manasını ve vuslat ile zikrin ilgisini anlayabilmek için dört önemli kavramı tahlil etmek gerekir ki, bunlar Hakk’a vuslatın nirengi noktalarıdır.

Bunlar; marifet, muhabbet, rıza ve yakındır. (Prof. Dr. Haydar Baş / Dua ve Zikir /Sayfa 553-558)

Bu bilgiler ışığında kimsenin nefisini bilmek ve terbiye etmek için seyr-ü sülûk gibi önemli ve gerekli olan yola dahil olmadan, yolun gereği olan Zikrullahla alakasının sırrını çözmeden, Allah’a vuslat edemeyeceği gerçeğini öğrenmiş olduk.

İnsan kendine bir yol bulmalı bir rehber edinerek bir yola revan olmalı ki “yol o ki hakka vara” sırrına erişsin. Gerisi kuru emektir.

Uğur Kepekçi

Önerilen Makale

Hakkımı helal etmiyorum

Türk siyasetinde işler, hiç olmadığı kadar farklı mecralarda seyrediyor. Bu süreç ve gelinen nokta sizlere …