Hz. Mevlâna ve tövbe (3)

Mü’minin Allah ile olan münasebetine son derece önem atfeden İslam, ümitsizliğe düşülmesini uygun görmez. Hatta ümitsizlik hâli, küfür olarak kabul edilir.

Bütün bunlar, mü’mini tövbe kapısına taşımak içindir. Çünkü insanların çoğu, hata ve günah işlemekte maharetli oldukları halde, tövbe etmekte aynı hâli gösteremezler. Ne buyuruyor Allah Resûlü, bakınız: “Her insan hata eder, günah işler; fakat günah işleyenlerin en hayırlısı çok tövbe edenlerdir.” (Tirmizi: K. Kiyamet) Hele de insanlığın, hep başkasının günah beyannamesi ile meşgul olduğu bir zamanda, kişinin kendi hatalarını görüp tevbe edebilmesi kadar hayırlı ne olabilir?

Mevlâna, yalnız iyi kulların değil, günahkarların da Hakk’ın dergahına iltica edip tövbe etmesini ister:

“Ya Rabbi; eğer sana yalnız Muhsinler iltica ve niyaz ederlerse, mücrimler kime yalvarıp sığınsınlar!”

“Ey Kerim Allah; eğer sen dergâh-ı izzetine yalnız iyileri kabul edersen, aşağılık ve günahkâr kimseler nereye ağlayıp ilticada bulunsunlar!”

Ve Mevlâna ısrarla tövbe edilmesini ister:

“Ömür defterini kararttıysan, önce yaptıklarına tövbe et/Ömrün geçtiyse, yıprandıysa, solduysa, kökü, bu soluktur; susuz kaldıysa tövbe suyuyla sula onu /Ömür köküne âb-ı hayat ver de yaş ayış ağacı yeşersin / Bütün geçmişler bununla iyileşir, güzelleşir ki, bıldır zehir, bununla şeker kesilir/Allah, kötülüklerini değiştirir de o geçmiş te yaptıkların iyilik olur, ibadet kesilir gider / Hoca Nasuh’un tövbesine bir hoşça dikkat et; canla tenle dinle onu / Şu Nasuh tevbesini benden duy; inanmışsındır ya yeniden inan.” (Mesnevî: V/351)

Ne yazık ki bugün, müminin günahı üzerinde iz sürmek ciddi bir hastalık halini almıştır. Mü’minlerin birbirlerini sevmesinin rahmete vesile olacağı da bir gerçektir. Ancak çok ciddi hile ve tertiplerle, bu sevginin yok edilmeye çalışıldığı bir vakıadır.

Yapılan tertiplerin başında “günah hafiyeliğini” teşvik gelmektedir. Böylece mü’min, kendinden çok din kardeşinin günahlarıyla meşgul olmakta; kardeşine karşı şeytan ve yandaşlarıyla birlik oluşturmak gibi bir düşmanlığa itilmektedir. Ardından gıybet ve dedikodu seansları korkunç bir “kul Hakk’ın” gündeme getirmektedir. Her ne türlü tövbe edilirse edilsin, o kuldan özür dileyip helallik alınmadığı müddetçe affedilmeyen “kul hakkı” kişinin ahiret hayatını belirlemede ilk sırayı almaktadır.”

Tövbe, rahmet kapısıdır. Mü’minlerin birbirini sevmesi ve devamında çağnak sağnak Allah’ın rahmetinin inmesi, o kapıya baş koymaktan geçer. Mü’minin yapacağı iş, kendini ve kırmadan dökmeden kardeşlerini bu kapının eşiğine taşımaktır.

O eşikte Allah’ın rahmetini kana kana yudumlamak ve kardeşlerine o rahmetten kâse kâse sunabilmekten daha büyük bir bahtiyarlık olabilir mi? Bütün bir insanlık, bu nimetle hayat bulmak için dört gözle bekleşmektedir.

Sonuç olarak diyebiliriz ki, kurtuluş a giden, İslam’a açılan yol tövbe kapısından geçer.

Mevlâna’nın yüce mesajını anlamaya giden yol da tevbe kapısından geçer. O halde tövbe kapısı, İslam’la Mevlâna gerçeğini buluş turan kurtuluş kapısıdır. Mevlâna, anlatılan mücerret İslam’ı müşahhasa dönüştüren bir Allah dostundan başka bir şey değil.

Tabiî ki Mevlâna İslam’ı kendi kemâli nispetinde yansıtmıştır. Bu mânâda mutlak kâmil insan hiç şüphesiz Hz. Muhammed’dir (sav). Zira O, Allah Resulü olarak İslam’ı en kâmil mânâda temsil ve tebliğ etmiş tir. O, yaşayan Kur’an’dı. Mevlâna gibi peygamber varisleri de kendi kemalleri derecesinde yaşayan Kur’an olurlar. (Prof. Dr. Haydar Baş / İslam ve Mevlâna / Sayfa 177-182)

Uğur Kepekçi

Önerilen Makale

Hakkımı helal etmiyorum

Türk siyasetinde işler, hiç olmadığı kadar farklı mecralarda seyrediyor. Bu süreç ve gelinen nokta sizlere …