Hz. Mevlâna ve zikrullah (4)

Hz. Mevlâna’nın zikrullah hakkındaki tespitlerinin Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızın İslam ve Mevlâna eserinden derlediğimiz bilgileri bu makalemizle sona erdireceğiz.

İnandıktan sonra, kulluğun reçetesi mesabesinde olan ibadete yönelmek zarurîdir. İbadetin de nihaî durağı veya en kâmil şekli zikirdir. Daha doğrusu; ibadetlerin özü, mayası zikirdir. Resûlullah (sav): “Zikirle Allah arasında perde yoktur.” buyurmaktadır. (Dehlevi)

Zikir, lügatte, anmak, hatırlamak, düşünmek, adı geçmek, hatırdan çıkarmamak, hatırlayıp icra etmek manalarına gelmektedir. Istılahta ise; insanı, Cenab-ı Hakk’ın (cc) kudret ve azametini düşünmeye, düşündürmeye sevk etmek manalarını taşıdığı gibi, birçok yerde Kur’an, namaz, oruç, hatta peygamberler anlamına da gelir. En yaygın olarak zikir; tekbir, tehlil, tesbih, salavât ve vird gibi dil ile Hakk’ı anmak olarak husus mânâda kullanılmaktadır.

Bütün bu mânâlar tahlil edildiğinde, zikirde iki türlü mananın ağırlık kazandığı görülür: Unutulan şeyi hatırlamak, unutmamak için sürekli hatırda tutmak. Zikirde ulaşılmak istenen, birinci mânâ olup, ikincisi yardımcı unsurdur.

Unutulmuş olup da hatırlanmak istenen nedir?

Cenab-ı Hak (cc) ile kulları arasında, ruhlar ile, yaratıldıkları zaman Elest Bezmi’nde bir ahidleşme olmuş tu” bir misak gerçekleşmişti. Dünya sahnesine gelip, ruh beden içine hapsolup birçok perde ile de perdelenince, insan, ruhunun ilk şeklini hatırlamaz olmuş tur. Zikir, insana ruhunun misaktaki şeklini hatırlama yolunu açar. Kur’ân-ı Kerim, “misak”ta verilen söze ters düşmeyi ahdi bozmak olarak ifade etmektedir:

“Onlar ki, söz verip bağlandıktan sonra, Allah’a verdikleri sözü bozarlar… İşte ziyana uğrayanlar onlardır.” (Bakara/27)

Bu yüzden insanlık, çeşitli vesilelerle Elest’i yani asıl benliklerini hatırlamaya (gerçeği zikir yoluyla kavramaya) davet edilir:

“İlk yaradılışı bildiniz, bu bir gerçek. O halde, hâlâ tezekkür etmeyecek misiniz?” (Vakıa/62)

“Hatırlat, zikre davet et. Çünkü hatırlatma mü’minlere fayda getirir” (Zariyat/55)

Zikirden gaye olan hatırlama gerçekleşince insan asli varlığı ile bütünleşir. Artık Allah ile kul arasındaki perdeler ortadan kalkmış tır. Bütün ibadetlerin özü olan zikrin meyvelerinin olgunlaş tığını ifade eden bu noktada insan, bütün mâsiva engelini aşmış, hatta bütün mahlûkata hükmeder duruma gelmiştir. Muhammed el-Bakir Hazretleri; “Yıldırımlar, mü’min, gayr-i mü’min herkese isabet eder. Bunun tek istisnası Allah’ı zikreden kimselerdir” diye buyururken bunu kastetmiştir. (Prof. Dr. Haydar Baş / İslam ve Mevlanâ / Sayfa 187-191)

Uğur Kepekçi

Önerilen Makale

Hakkımı helal etmiyorum

Türk siyasetinde işler, hiç olmadığı kadar farklı mecralarda seyrediyor. Bu süreç ve gelinen nokta sizlere …