Hz. Mevlâna ve bazı felsefî akımlar (1)

Hz. Mevlâna üzerinde bazı felsefi görüşler öne sürerek sözüm ona, Onu sahiplenmiş görüntüsü altında kendi sapık görüşlerini yaymaya çalışan, kötü niyetli kimselerin görüşlerini de çağın bilgesi Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızın “İslam ve Mevlâna” şaheserinden bilgilerle çürütmeye çalışacağız:

Tarihin her döneminde milletlere mal olmuş kâmil insanları, onlarla ilgisi olsun ya da olmasın başka milletler, oluşlar, kuruluşlar, akımlar hatta fert ve cemiyetler sahiplenmek isterler ve de sahiplenirler. Bu, insanlığın her döneminde olagelmiş bir olaydır.

İmanından, fikirlerinden, müsamahakâr görüşlerinden dolayı Mevlâna Hazretleri’ni de sahiplenenler olmuş tur ve de olacaktır. Hatta kendisinden çok sonra zuhur etmelerine rağmen, bazı akımlar, görüşler, doktrinler ona, ondaki kemale sahip çıkmışlar, görüşlerini görüşlerine ram etmeye çalışmışlar, çalışıyorlar ve çalışacaklardır.

Yine tarih boyunca fikir adamları, yazarlar birbirlerinden etkilenmişlerdir. Bu durum gayet tabiîdir. Zira, ilmin ve düşünce sisteminin gelişmesinde bir sonra gelenler bir evvel gelenlerin mirasları üzerine kendi kültür ürünlerini ilave etmişlerdir. İlmin, doğrunun, gerçeğin yayılmasında bu hal tabii hatta lüzumludur. Tarih boyunca ilmin ve tekniğin yayılmasının, kültür varlıklarının zenginleşmesinin temel sebebi de budur. Bu hal insanlık için fevkalade faydalı ve güzeldir.

Ancak Mevlâna’ya sahip çıkmak isteyenlerde bu etkileşim olmasına rağmen saptırma da söz konusudur. Mevlâna’ya sahip çıkmak isteyenler, ondan etkilendiklerini ve ona hayran olduklarını gizleyememektedirler. Hatta itiraf bile etmektedirler. Buna rağmen sahip oldukları dünya görüşü, tâbi oldukları ideoloji sebebiyle bu büyük insanı fikrî mecraından saptırmaya çalışmaktadırlar. Şahsî ve ideolojik emellerine alet etmektedirler.

Bu bir saptırmadır, aynı zamanda bir istismardır. Mevlana’nın mesajının dünyaya yayılması elbette insanlık namına sevindirici bir durumdur. Ancak istismar ve saptırmaya ne ilim adına ne de insanlık adına razı olunamaz.

Bu araştırmada Mevlâna’nın kimliği ve ezelî mesajının mahiyeti delilleriyle ortaya konulacaktır. İşin aslı şu ki, Mevlâna, kâmil ve örnek bir müslüman, yolu ve davası ise İslam’dır.

Mevlâna’yı bu mânâ ve mahiyetin dışında düşünmek ilme, vakıaya ve gerçeğe asla uygun değildir. Evet Mevlâna, İslam’ın bendesi ve müslümandan başka bir şey değildir.

Son zamanlarda Mevlâna’yı başlıca aşağıdaki ekollere sığdırmak istemişlerdir:

1- Hümanizm

2-Mistisizm

3- Evrimcilik

Şimdi bu felsefi ekollerle Mevlâna’nın niçin ilişkisi olmadığını ortaya koymaya çalışalım:

Hemen baş ta ifade edelim ki, bu iddiaların büyük veli Hz. Mevlâna ile uzaktan ve yakından ilgisi ve ilişkisi yoktur. Tüm bunlar saptırma ve yanıltmadan başka bir şey değildir.

Mevlâna’nın inanç ve düşüncelerinin, söz konusu felsefi ekollerle ilişkisinin olmadığı hususunda temel tespit şudur:

Her şeyden evvel felsefî ekoller insan düşüncesinin mahsulüdür ve bunların kaynağı akıldır. Ve her felsefi ekol, kurucu düşünce ve kanaatlerini aksettiren subjektif görüşlerden oluşur. Doğru da yanlış da olabilir. Halbuki Mevlâna, görüşlerini ne kendisinden evvelki düşünürlerden yola çıkarak, ne de bağımsız olarak, kendi şahsî görüşü olarak ortaya koymuş değildir. Tam aksine, Mevlâna, ilham kaynağı olarak Kur’an-ı temel almış ve aklını Kur’an hakikatlerinin hizmetine vermiştir. Bu, temel tespitimizdir. (Prof. Dr. Haydar Baş / İslam ve Mevlâna / Sayfa 15-36) (Devam edecek)

Uğur Kepekçi

Önerilen Makale

Hakkımı helal etmiyorum

Türk siyasetinde işler, hiç olmadığı kadar farklı mecralarda seyrediyor. Bu süreç ve gelinen nokta sizlere …