Göz vardır, gördüğünü zannedersiniz ama anlamaz; göz vardır, görmediğini zannedersiniz ama anlar. Tasavvuf büyükleri insanoğlunda iki türlü gözden bahsederler. Biri başımızdaki göz, diğeri de gönül gözü denilen feraset ve hikmet kaynağı kalbimizdeki göz.
Yaşadığımız sosyal hayatta, belki de en fazla karşılaştığımız olaylarda, bu iki göz arasındaki farkı müşahede ederiz. İki göz arasındaki farkı idrak noktasında değerlendirdiğimiz zaman çevremizi; gördüğünü zannettiğimiz bakarkörlerin kuşattığına şahit oluruz.
Toplumun ahlakta, ibadette, ticarette ve siyasette yaşadığı buhran da tam bu noktadadır. Koca koca unvanları olan insanların yaptığı yanlışların, kör cahil insanlara taş çıkaracak derecede olduğu görürüz çoğu zaman…
Bunun örneklerini geçmişte de çokça yaşadığımız için atalarımız, adam olmak ile vali olmanın farklı manalar içerdiğini belirtmek için bir babanın oğluna nasihati şeklinde anlatılan kıssadan hissede “vali olursun ama adam olamazsın” sözü ile belgelemişlerdir.
Siyasi çalışmalarda, bu iki örnekle de sıklıkla karşılaşıyoruz. Bunu kızacak, sinirlenecek bir durum olarak da görmüyoruz; çünkü sosyal hayatın gerçekleridir bunlar. Toplumun refahını, ıslah ve selametini düşünen fikir ve siyaset adamlarının gayesi de yaşanan bu sosyal çarpıklığı ortadan kaldırmaya yöneliktir.
Yapılan siyasi çalışmalar kapsamında yaşadığımız ve çok etkilendiğim güzel bir örneği satırlarımda siz değerli dostlarıma aktarmak istedim.
Siyasette yapı taşı hükmünde olan sivil toplum kuruluşlarına siyasi partiler özellikle seçim zamanlarında ziyaretlerde bulunurlar. Karşılıklı fikir alışverişinde bulunurlar. Bizler de BTP Gaziantep milletvekili adayları ile körler derneklerinden birini ziyaret ettik. Gerek dernek adından, gerekse de başkanından; zaten siyasi iktidarla uyum problemi yaşayan bu kardeşlerimizin zarar görmesinden endişe ettiğim için isim olarak bahsetmek istemedim.
Aday arkadaşlarımız Bağımsız Türkiye Partisi, Prof. Dr. Haydar Baş’ın Milli Ekonomi Modeli ve Sosyal Devlet Milli Devlet projeleriyle sunduğu çözümleri anlatmaya başladılar. Sekreter ve çay ikramı yapan ablamız dışında tamamının görme engelli olduğu bir odada samimi bir havada görüşmemiz gerçekleşti. Konuşmaların sonunda bendeniz sayın başkana “Bu anlatılanlardan eğer anlaşılmayan bir şey varsa, özellikle Haydar Hoca bu vaatlerini yerine getirebilir mi diye siz bir soru yönelteyim” dedim. Sayın başkanın verdiği cevaplar beni o kadar mutlu etti ki.
Bakın sayın görme engelli başkan neler dedi: “Ben Prof. Dr. Haydar Baş Bey’i uzun yıllardır takip eden, hemen her gün yazılarını kendi imkânlarımız çerçevesinde internetten, konuşmalarını Meltem TV’den takip eden biriyim. Başta toplumun yüzde on beşini teşkil eden biz engelliler olmak üzere, toplumun her kesimine insanca yaşama hakkını ancak Haydar Baş’ın verebileceğine inanan biriyim.
Vaat ettiklerini verebilecek kaynağın fazlasıyla bu topraklarda olduğuna da inanıyorum. Ona iktidar imkânı vermeden yapamaz, veremez gibi saçma iftiralara bulunanlara kızıyorum. Bir insan eğer bir iddiada bulunuyorsa ki Haydar Baş Hoca iddia sahibidir; O’na önce imkân vereceksin, uygulamalarda aksaklı çıkarsa hesap soracaksın. Haydar Hoca’yı iktidar yapmadan O’nu eleştirmeye kimsenin hakkı yoktur. Biz takip ve dua ediyoruz. Allah, Haydar Hoca’ya bu millete hizmet etmeyi nasip etsin.”
Ziyaretimizden ayrılırken orada bulunan görme engelli kardeşlerime; “Sizler, baş gözü görmeyip gönül gözü ile gören, aydınlık kimselersiniz. Allah sizden razı olsun” dedik ve ayrıldık. Rabbim hem baş gözüyle, hem de gönül gözüyle görenlerin sayısını artırsın. Âmin.
Uğur Kepekçi
16 Mayıs 2015