İmanın dindeki yerini izah etmek için şöyle bir matematik ortaya koyalım. Yan yana ne kadar sıfır koyarsanız koyun, hiçbir değeri yoktur. Sıfırın önüne bir rakamını koyarsanız ancak o sıfırlar değer bulur.
Yapılan bütün davranışlar, ne kadar güzel olursa olsun, ahiret hesabında sıfır hükmündedir. Sıfırlara, yani davranışlara değer katan, ancak ve ancak imandır. İşte bu sebeple “imanı olmayanın ameli boştur” ifadesini kullandık.
Aslında bu tespit bize de ait değildir. Bu Kur’ân’i bir ifadedir. İlgili ayetlere bir göz atalım:
“Kim imanı kabul etmezse onun ameli boşa gitmiştir. O, ahirette de ziyana uğrayanlardandır.” (Maide suresi / 5. ayet).
Allah Teâlâ’nın kulları hakkında belirlediği hükümler, İslâm’da üç ana başlık altında incelenir. Bunlar; itikadi, amelî ve ahlâkî hükümlerdir.
Bu hükümlerin tamamı bir bütün olarak İslâm’ı meydana getirir. Bu hükümlerden sadece biri veya ikisi İslâm’ın tamamını karşılamaz.
Meselâ amelî veya ahlâkî hükümler İslâm’ın sadece bir yönünü temsil eder. Bu temsil ediş, İslâm’ın ekmel (eksiksiz ve tam) oluşuna engeldir.
İnanç esaslarının bulunmaması; eksik ya da yanlış olması halinde, dini hükümlerin geri kalan kısmı bir anlam ifade etmez. Meselâ itikat esaslarını kabul etmeyen bir kişi, çok amel etmiş veya gayet ahlâklı bir davranış sergilemiş olsa bile onun İslâm’la bir ilgisi olamaz.
İbadetleri lüzumsuz gören kişi de aynı şekildedir. “Kim imanı kabul etmezse onun ameli boşa gitmiştir. O, ahirette de ziyana uğrayanlardandır” ifadesiyle Kur’an-ı kerimde bu hususa dikkat çekilmiştir.
Yüce Allah, Kur’an’da Asr suresinde, iman ve amel bütünlüğünü ve sıralamasını bildirmiştir. Önce İman sonra Salih amel (güzel davranış) istemiştir:
“Asra yemin ederim ki. / İnsan gerçekten ziyan içindedir. /Bundan ancak iman edip iyi ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır.” (Asr Suresi/1-3. Ayetler).
Bir başka ayeti kerimede insan ihtiyaçlarının çeşitliliği yanında dine olan gereksinim hiçbir zaman ortadan kalkmadığı beyan edilmiştir:
“Dini ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin” diye Nuh’a tavsiye ettiğini, sana vahyettiğimizi, İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya tavsiye ettiğimizi Allah size de din kıldı. Fakat kendilerini çağırdığın bu (din), Allah’a ortak koşanlara ağır geldi. Allah dilediğini kendisine seçer ve kendisine yöneleni de doğru yola iletir.” (Şûra / 13. ayet).
İlk insanın dine olan ihtiyacı ne ise son insanın da ona olan ihtiyacı aynı derecededir.
İtikada konu olan şeyler iman esaslarıdır. Allah’a, meleklerine, peygamberlerine, kitaplarına ve ahiret gününe inanmak bu esaslardandır.
Kur’ân-ı Kerîm’de, inanç esasına konu olan değerler tek tek sayılmıştır. Bu ayetlerden bazıları şunlardır: “Gerçek iyilik, yüzlerinizi doğu ve batı yönüne çevirmeniz değildir. Asıl iyi olan, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanan kimsenin yaptığıdır” (Bakara suresi/ 177. ayet).
“Ey İnananlar! Allah’a, peygamberine, peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba inanın. Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse, şüphesiz gerçek bir sapıklığa düşmüştür” (Nisâ suresi /136. ayet).
Bu ilahi buyruklardan sonra, kimse nefisine aldanmamalı; iman etmenin amelden önce ilk ve olmazsa olmaz şart olduğunu kabul etmelidir. Aksi taktirde ahirette iflas edenlerden olur ve cehennemi boylar, Allah muhafaza.
Uğur Kepekçi