İmam Ali’nin şehadeti (1)

Alemlere Rahmet Hazreti Muhammed (s.a.v.)’in “Sen, Kâbe gibisin. (Kâbe’ye olduğu gibi) Sana gelinir, sen kimseye gitmezsin. Eğer şu topluluk, sana gelir de hilafeti teslim ederlerse kabul et. Ama onlar gelmezse, sana gelinceye kadar sen onlara gitme.”

İfadesiyle Kâbe ile özdeşleştiren Kâbe de doğan İmam Ali, hicri 40. yıl Ramazan’ın 19. gecesi mescitte namaz kılarken zehirli kılıç darbesiyle yarandı. Ramazan’ın 21. günü de şehit oldu.

İmam Ali aleyhisselamın şehadetine bu açıdan bakınca aslında lanet olası İbn-i Mülcem’in bu tavrı; Kabe’nin yıkılmasından daha farksız değildir.

Müslümanlar İmam Ali’nin şehadini gerektiği gibi anlamış mıdır?

Dostunu dost, düşmanını düşman kabul etmiş midir?

Bunu anlamak çok zordur!..

Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın İmam Ali şaheserinden konuyla alakalı bölümü aktaralım müsaadenizle:

Muaviye, Hz. Ali’ nin otoritesini sarsmak maksadıyla Hz. Ali’ nin vefatına kadar çeşitli askerî faaliyetlere girişti. H. 39′ da Küfe’ ye, Medain’e, Enbar’a, Hicaz’a, Yemen’e ordular gönderdi.

Hz. Ali’nin taraftarlarına baskın düzenlemelerini, silahlı askerlerle karşılaşırlarsa saldırmalarını, ancak üzerlerine büyük bir ordu gönderilirse hemen kaçmalarını emretti.

Hz. Ali bunu duyunca minbere çıktı ve halkı savaşmaya teşvik etti. Ancak istediği, hareketliliği göremedi.

Hz. Ali hayatının bu son dönemlerinde Ammar b. Yâsir, gibi en yakın dost ve yardımcılarını kaybetmenin üzüntüsünü yaşıyor ve şöyle diyordu.

“Sıffın’da kanları dökülen kardeşlerimiz bugün yaşamadıkları, lokmalar yutmadıkları ve su içmedikleri için zararda değildirler. Allah’a yemin erim ki, onlar Allah’a kavuştular. Ve Allah onların mükafatlarını eksiksiz vermiş, onları yaşadıkları korkulardan sonra güvenlik yurduna koymuştur. Nerede yola dizilen ve hak üzere yürüyen kardeşlerim? Nerede Ammar? Nerede İbn Teyhan? Nerede Zü’s-Şehadeteyn? Nerede onlar gibi samimi bir niyet üzere ahidleşen ve günahkârlara karşı başlarını ortaya koyan yiğitler?..”

İmam sonra elini yüzüne koydu ve ağladı, “Ah! Kur’an okuyan, O’nu sağlam ve doğru şekilde anlayan, farzları araştırıp ikame eden, sünneti diriltip bid’ati öldüren, cihada davet edilip davete icabet eden, lidere güvenip itaat eden kardeşlerim?”

Hz. Ali Hicri 40’da Muaviye ile bir antlaşma yapmak zorunda kaldı. Çünkü ordudaki birlik bir türlü sağlanamadığından Şam’a sefer düzenleyememişti.

Yapılan antlaşmaya göre savaşa son verilecek, Irak Hz. Ali’ye Şam Muaviye’ye ait olacaktı. Biri diğerine baskın düzenlemeyecek, savaş açmayacaktı.

Ancak Muaviye, antlaşmaya uymadı. Hicaz ve Yemen’i talan etmek üzere bir ordu gönderdi.

Ancak halkın duyarsızlığı yüzünden Hz. Ali istediği şekilde bir ordu teçhiz edemedi, cihad çağrısı insanlardan gereği gibi cevap bulamadı.

Bu arada İmam Ali son günlerini yaşamaktaydı. Ebu Sâlih şöyle anlatıyor:

“Ali’yi gördüm, Mushaf’ı başı üzerine sertçe ses çıkaracak şekilde koydu ve şöyle dedi, “Allah’ ım, ben onlardan bunun içindekileri yapmalarını istedim. Ancak onlar bana mâni oldular. Allah’ım, ben onlardan bıktım, onlar da benden bıktılar. Ben onlara buğzettim. Onlar da bana buğzettiler. Güzel ahlakımın aleyhine döndüler. Onlara benden daha şerlisini, bana da onlardan daha hayırlısını nasip et. Onların kalplerini tuzun suda eridiği gibi erit.”

Bir rivayete göre İmam Ali (aleyhisselam) bu duayı yaptıktan üç gün sonra şehit edildi. (Prof. Dr. Haydar Baş / İmam Ali / Genişletilmiş 2. Baskı / Sayfa 743-748) (Devam edecek)

Önerilen Makale

Hakkımı helal etmiyorum

Türk siyasetinde işler, hiç olmadığı kadar farklı mecralarda seyrediyor. Bu süreç ve gelinen nokta sizlere …