Zekât malın kirini temizler 

Çağın bilgesi Prof. Dr. Haydar Baş, zekâtın maddi manevi temizlik sebebi olduğu hakkında da önemli açıklamalar yaparak insanın gönlünde zekât vermeyi sevdaya dönüştürüyor:

Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu: “Her şeyin bir zekâtı vardır, bedenin zekâtı ise oruçtur. Oruç sabrın yarısıdır.”

İmam Cafer (aleyhisselam) buyurdu: “Her şeyin bir zekâtı vardır. İlmin zekâtı da onu ehline öğretmektir”

“Nimetin zekâtı ihsandır. Makamın zekâtı arabuluculuktur. Bedenin zekâtı hastalıktır. Zaferin zekâtı affetmektir. Zekât, verilen şeyi ise zayi olmaktan kurtarır”

Zekât, mali bir ibadet olarak insanın malını temizler. Öyle ki, helalinden kazanılan ve zekâtı verilmiş olan mal, Allah’a gidişte bir burak görevi görür. İnsan zekât, sadaka ve Allah yolunda mali infak suretiyle de nefsini temizler, sevdiklerini Allah yolunda feda etmeyi öğrenir.

Bütün bunlar, kulluk çerçevesinde Allah’a yaklaştıran vesilelerdir.

Allah Resulü! Bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurdu: “Allah, zekâtı ancak, kalan mallarınızın (kirinin) aklanması için farz kılmıştır. Allah, sizden sonrakilere kalması için mirası farz kılmıştır.”

Zekâta aynı zamanda sadaka da denir. Zekâta sadaka denilmesinin iki sebebi vardır. Birincisi; malın temizlenip artması, ikincisi de imanda sadakat ve kemale delalet etmesidir. Zekât, kulların kulluktaki sadakatlerine delalet eder. Bu yönüyle zekâta “sadaka” da denilmiştir. Bununla beraber sadaka tabiri zekâttan daha umumidir. Vacipleri, nafileleri de içine almaktadır.

İbadetlerde temel husus, insanın Allah’ı unutmaması, devamlı Cenabı Hak ile beraber olmasıdır. Bu, namazda da böyledir, oruçta da böyledir, hac ve zekâtta da böyledir. Allah’ı unutmamak içindir.

Bütün bunlar sürekli Cenabı Hakk’ı yaşamak, O’nunla beraber olmaktır.

İbadetler; yalnız bedenle yapılanlar (namaz, oruç gibi).

Yalnız mal ile yapılanlar (zekât, sadaka, kurban gibi). Veya hem beden hem de mal ile yapılanlar (hac ve umre gibi). Olmak üzere üçe ayrılır.

Esasen ibadetlerin temelinde iki ana espri vardır.

Bunlardan bir tanesi ve en önemlisi; kul olmamız gerekçesiyle ve de Cenabı Hakk’ın rızasını kazanmamız kastıyla bütün ibadetlerdir. Eğer bir ibadette, Allah’ın rızasını kazanma ve ibadet etme niyeti, maksadı yoksa, ne yaparsak yapalım, bir hiçten ibarettir. Yani çok mükemmel bir şekle bürünsek dahi, eğer niyetimiz Allah’a kul olmak, O’nun rızasını kazanmak değilse, bunların tamamı bir hiçtir.

İkinci hâl ise; bütün ibadetlerin hem kulluğa yönelik bir tarafı hem de insanın nefsini tezkiye eden bir yönü vardır. Dikkat edilirse, ibadetlerdeki bu iki ana espri birbirinin tamamlayıcısıdır. Yani Allah’a kulluğun yanında o insanın mutlaka kemale ermesi söz konusudur. Mesela emredilen namazı kaldığımızda hem Allah’a kul oluyoruz hem de o kulluk esnasında nefsimizi tezkiye, terbiye yapıyoruz.

Hacca da oruca da zekâta da namaza da bu mantıkla bakınca işin sırrına vakıf olunmaktadır.  Rabbim sırrına vakıf olmayı nasip eylesin. Amin.

(Prof. Dr. Haydar Baş, Kuran ve sünnet ışığında İslam İlmihali Zekât, Sayfa 23-28)

Önerilen Makale

Atatürk sevgisinin önünde kimse duramayacaktır

Şimdi birilerinin aklına “Uğur Kepekçi neden bir haftadır Atatürk’le alakalı makale yazıyor?”  Diye bir soru …