Zekât, sadaka vs. vermenin adabından, faziletlerinden daha önceleri bahsetmiştik.
Zekât vermenin bir adabı olduğu gibi almanın da bir adabı vardır. Çünkü dinimiz İslam’da ölçüsüz hiçbir şeye rastlamanız asla mümkün değildir.
Bu konuda da Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın “Kur’an ve Sünnet Işığında Büyük İslam İlmihali Zekât” eserinden bilgiler aktarmaya çalışacağız:
Zekât vermek ibadet olduğu gibi, zekâtı alarak zekât veren kimseye zekât ibadetini ifa etmesine yardımcı olmak da bir ibadettir.
Zenginin, zekât verdiğinden dolayı fakiri minnet altında bırakmaya çalışması uygun bir davranış olmadığı gibi, zekât alan fakirin de zengine karşı bir eziklik ve zillet duyması, minnet yükü çekmesi asla söz konusu olamaz. Çünkü zekât onun öz hakkıdır.
Zekât, zengin Müslümanların fakir Müslümanlara yaptıkları bir yardım ve sadaka değildir. Zekât doğrudan doğruya fakirin, zenginin malında olan bir hakkıdır.
Kur’an-ı Kerim’de bu husus şu şekilde belirtilmiştir:
“Mü’minlerin mallarında dilencinin ve dilenmeyen fakirin bir hakkı vardır.” (Zâriyat /19).
Allah’ın da bütün yaratılmışlardan istediği, O’nu tek Rab bilip ibadet etmeleridir. Onun için Cenab-ı Hak buyuruyor ki:
“Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım” Zariyat /56).
Fakir, zekâtı bu niyetle yani Yüce Allah’a daha rahat ibadet edebilme niyetiyle almalıdır.
Enes’ten (radiyallahuanh) rivayetle;
Allah Resûlü (s.a.v.) buyurdu: “İmkânı olduğu için veren kişi, ihtiyacı olduğunda verileni kabul eden kimseden daha çok sevap kazanmaz.”
Zekâtı alan kişi, mülkün gerçek sahibinin Cenâb-ı Hak olduğunu bilmeli Cenâb-ı Hak’tan aldığını bilmeli ve O’ndan görmelidir. Zengini gönderen Cenâb-ı Hak’tır.
Cenab-ı Hak, zengini bir vekâlet yolu ile zekâtını fakire vermeye mecbur etmiştir. O vekile zekâtı verdiren saadet ve kurtuluşa ereceğine olan imanıdır. O halde minnet, Yüce Allah’ın onu mecbur vekil tayin etmesi sebebiyle Cenâb-ı Hakk’adır. Burada fakire düşen ise zengini de aracı görmesi ve teşekkür etmesidir.
Buyruluyor ki:
“Şüphesiz ki insanlara şükretmeyen, Allah’a şükretmiş olmaz.”
Allah, şükreden kullarını övüyor ve buyuruyor ki:
“Eyyub ne güzel kuldu. Daima Allah’a yönelirdi.” (Sa’d /44)
Zekât verene şöyle dua edilmelidir:
Allah Resûlü (s.a.v.) buyurdu: “Zekât verdiğiniz zaman, ‘Allah’ım, bunu kârlı kıl, zoraki verilen kılma’ şeklinde dua etmek sûretiyle sevabını istemeyi unutmayınız.”
Abdullah b. Ebî Evfa dan (radiyallahuanh) rivayetle;
“Babam ağacın altında biat edenlerdendi. Allah Resûlü (s.a.v.) zekâtlarını getiren kavme, “Allah’ım! Falanın ailesine rahmet et” diye dua ederdi. Babam zekâtını getirip teslim ettiğinde ise şöyle dua etti: “Allah’ım! Ebû Evfâ ailesine rahmet et!”
Zekâtı alan için zekâtın şükrü, zekâtın ayıbını örtmek; az dahi olsa az kabul etmemek ve aşağı görmemektir.
Helal olmayanı almamalıdır. Fakir, zalimlerin malından hiçbir şey almamalıdır. Örneğin malını faizle verenden ve ihtiyatlı davranmayan kimseden sadaka alınmamalıdır. (Prof. Dr. Haydar Baş , Kur’an ve Sünnet Işığında Büyük İslam İlmihali Zekât, Sayfa/159-162).