Her ne sebeple olursa olsun ormanlarımız yandı ve yanmaya devam ediyor. Çok ciddi dikili alanlar tahrip oldu, asırlık ağaçlar, bitki örtüsü ve ormanlarda yaşayan canlılar diri diri yandı.
Yanıp kül olan, kavrulup yok olan, nice canlıların sayısı istatistiklere dahi girmeyecek. Çünkü yaşanan can pazarını ve canlıların yok oluşunu Allah’tan başka bilen de olmayacak. Felaketin boyutları çok derindir.
Yangında çaresiz ve acı bir şekilde can veren vatandaşlarımızı da rahmetle anıyoruz.
Bu yangınlara sebep olanlar, Allah’ın divanında en ağır şekilde cezalanacaklar, bunda asla şüphemiz yoktur.
Gönül isterdi ki sebep olanlar tespit olsun, en ağır şekilde cezalansın, dünyada da hak ettikleri cezaya çarptırılsın.
Ama suçlular bulunacak mı? Tetikçiler meydana çıkacak mı? Hak ettikleri ceza verilecek mi? Bu sorulara istenilen cevaplar bulunamayacaktır…
Biz yangın olayını farklı bir pencerelerden bakarak değerlendirmeye çalışalım:
Türkiye Cumhuriyeti Devleti hakkında “büyük devlet” sözleri tartışılmamalıydı! Ama maalesef bu söz artık tartışılmaya başlanılmıştır. Büyüklük söylemle olmuyor artık. Orman yangınlarında gördük ki “ayranımız yok içmeye…”
Özellikle orman yangınında yaşananlar, hükümetin bu konuda da yetersizliğini meydana çıkartmıştır. Yangınla mücadele edebilecek ekipman noktasında başarı sağlanamamıştır.
Olayın faili kim belli değil ama insanların kafasında her türlü şüphelerin oluşması normal hale gelmiştir. Yaşanan göç politikası, dış ve iç politikadaki zafiyetler sebebiyle; sınırlarımız, ormanlarımız ve hatta ülkemizin her karış toprağı risk altındadır.
Misafir diye kabul ettiğimiz yabancılar, elini kolunu sallaya sallaya isteyen istediği kapıdan, bacadan, denizden, ormandan, sınırdan geçerek ülkemize gelmekte, kimin eli kimin cebince belli değildir. Gelenlerin niyetleri deseniz, o da hiç belli değildir…
Yarın hangi ormanda yangın, yarın güzel vatanımızın neresinde ne olacağını kestirmek zor bir hale gelmiştir. Yarınlar, artık daha zifiri karanlıktır!
Sınır güvenliğini kaybeden bir devletin, yarın başına ne geleceğini kestirmek zordur. Bu konuları vatandaş olarak tartışabilmeliyiz.
Başta göç politikası olmak üzere, hepimizi yakından ilgilendiren; Kanal İstanbul, yabancılara toprak ve mülk satışları, tank palet fabrikası meseleleri dâhil olmak üzere halkın fikri sorulmalıdır. Gerekirse referandum yapılmalıdır.
Hükümet yetki aldıktan sonra maalesef “ben yaptım oldu” politikasıyla ilerde telafisi mümkün olmayacak çok ciddi hatalara düşmektedir.
Görürler-görmezler, bilirler-bilmezler ama görünen bir gerçek var ki; iktidar sahipleri halktan kopuk bir yönetimin, kendilerine yansımalarını hala göremiyorsa akıllara ziyandır…
Demem o ki; geçen her an, yaşanan her olay, onarılmaz yaralar açmaya devam ediyor. Ülke bizim, devlet bizim, millet bizim, yarın geç olmadan iktidar sahipleri ve destekçileri yapılan yanlışlardan vazgeçmelidirler.
Orman yangını bizi bazı şeyleri yeniden düşünmeye teşvik etmiştir. Umarız Aziz milletimiz de düşünmeye başlamıştır.