İslam’ın beş şartından biri de zekâttır. Zekât, madem Allah’ın bizden istedikleri arasındadır, o zaman şartlarını da yine ilahi emirler arasında aramalı, nefsi yorumlardan kaçınarak işin ehlinden bilgilerle donanmalıyız. Aksi halde çok ciddi hatalara düşebiliriz.
Ümmet olarak en şiddetli imtihanımızın dünya malı noktasında olacağını haber veren yüce Peygamberimiz, (s.a.v.) bizi bekleyen tehlikeden uyarmaya da çalışmıştır.
Hadisi şeriflerinde Resulüllah (s.a.v.) “Her ümmetin bir imtihanı vardır, benim ümmetimin imtihanı da mal iledir.” Buyurmuştur. (Tirmizî, Zühd 26).
Zekât, sahip olduğumuz dünya malının bir kısmında fakirin hakkı olduğu için, ihlal edildiği taktirde hem Allah’ın emri çiğnenmiş olmakta hem de fakirin hakkı gasp edilmektedir. Bu sebeple esasları gayet iyi bilinmelidir.
Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın şaheserlerinden biri olan Zekât eserinde bu konunun detayı işaret edilmiştir. Eserden bilgiler aktararak konuya açıklık getirmeye çalışacağız.
Zekâtın şartları; farz olmasının ve sahih olmasının şartları olmak zere ikiye ayrılır. Zekâtın farz olmasının şartları da mal sahibinde olması gereken ve malda bulunması gereken şartları olmak üzere iki başlık altında işleyeceğiz.
a) Zekâtın farz olması için mal sahibinde bulunması gereken şartlar:
Müslüman olmak: Zekât bir ibadettir. Müslüman olmayan kimsenin ibadetini Allah kabul etmez. Zekât, Müslüman olmayanlara farz değildir. Çünkü önce iman etmekle yükümlüdür. Kafir, kafir olduğu müddetçe zekât vermekle yükümü olmadığı gibi, Müslüman olduktan sonra da kafirlik dönemine ait zekât borcundan da sorumlu değildir.
Hür olmak: Bir kimseye zekâtın farz olması için o kimsenin hür olması şarttır. Köleye zekât, kendisine ticaret izni verilmiş olsa bile farz değildir.
Akıl ve baliğ olmak: Zekât bir ibadet olduğu için çocuğun ve delinin zekât vermeleri farz değildir.
b) Zekâtın farz olması için malda bulunması gereken şartlar:
Tam mülkiyet: Bu tabirden maksat malın kişinin mülkiyetinde ve hem de elinde bulunması demektir. Satın alınıp da henüz ele geçirilmemiş bulunan bir mal, ele geçmiş hükmünde olarak zekâta bağlıdır. Bu nisaba girer ve zekât vermek gerekir.
Nema: Nema lügatte çoğalmak demektir. Zekâtı verilmesi gereken mal, gerçekten hüküm bakımından artıcı bulunmalıdır. Böyle olmayan mallardan zekât gerekmez.
Malın nisap miktarı olması: Zekâtın farz olmasının şartlarından biri de malın nisap miktarına ulaşmasıdır. Zekâta tabi mallardan olsa bile nisap miktarından az olan mal için zekât farz olmaz. Nisab, şeriattın bir şey için koymuş olduğu belli bir ölçü ve miktar demektir. Nisap miktarı, zekât verilecek malın türüne göre değişir. Zekâta tabi olan mallardan her birinin ulaşması halinde zekâtın verilmesi gereken miktardır. Zekât vermek için altının nisabı yirmi miskaldir. Gümüşün nisabı ikiyiz dirhemdir. Koyun ve keçinin nisabı kırk koyun veya keçidir. Sığır ve mandanın nisabı otuz ve devenin otuz beştir.
Malın borçtan arındırılmış olması: Bir kişi nisap miktarını tamamen alt edecek veya eksiltecek kadar borçlu olursa zekâta yükümlü olmaz.
Sahip olunan malın zekâta tabi mallardan olması: Altın, gümüş ve bunların yerine geçen nakit para. Ticaret malları. Madenler ve defineler. Ekin ve meyveler. Deve, sığır koyun, keçi. (Prof. Dr. Haydar Baş, Kuran ve Sünnet Işığında Büyük İslam İlmihali Zekât, Ocak 2020, Sayfa 321-337)
Elbette bir makale çapındaki yazıda, konunun bütün detaylarını aktarmak mümkün değildir. Amacımız siz değerli dostlarımıza, konunun önemi hakkında bazı uyarılarda bulunarak ilgilerini çekmektir. Bu konuda daha detay bilgilere ulaşmak isteyenlere eseri temin ederek okumalarını tavsiye deriz.