Bu makalemizde de kısaca kimlere zekât verilmeyeceğinden bahsederek konumuzu noktalayacağız. Buradan öte ilgili olanlara müracaat edebilecekleri eseri de tavsiye etmiştik, oradan bilgilerinizi artırabilirsiniz.
Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın Kuran ve Sünnet ışığında Zekât eserinden bilgiler aktaracağız:
Zekât Müslüman olmayanlara verilmez. Çünkü zekât Müslüman olan fakirlerin hakkıdır.
Allah Resulü (s.a.v.) ibn-i Abbas’tan rivayetle, Muaz’ı Yemen’e gönderdiği zaman, ona şöyle buyurdu: “Sen Ehl-i Kitap olan bir kavme gidiyorsun. Onları davet edeceğin ilk şey, Allah’a kulluktur. Bunu öğrendiklerinde onlara Allah’ın gece ve gündüz beş vakit namaz kılmayı farz kıldığını bildir. Bunu kabul edip uygulamaya başladıklarında, Allah’ın onlara mallarında zenginlerinden alınıp fakirlerine verilecek olan zekâtı farz kıldığını bildir. Zekât alırken halkın gözünde kıymetli olan mallarını istemekten sakın. Mazlumun bedduasından da kaçın. Çünkü onun bedduası ile Allah arasında perde yoktur.”
Bir kimse, kendi zekatını fakir bulunan zevcesine usulüne (babasına dedesine, anasına ninesine…) ve füruuna (çocuklarına, çocuklarının çocuklarına…) veremez.
Zekât ile cami yaptıramaz ve ölülere kefen alınamaz. Zira zekâtta temlik şarttır. (Temlik: İhtiyaç sahibinin eline geçme şartı) Yani zekât veren kimsenin verdiği kimseye zekât olarak verdiği şeyi temlik etmesi gerekir. Cami ile ölü zekâta malik olamazlar.
Temlik şartının dolaylı yollarla yerine getirildiği taktirde zekâtın cami ve benzeri hayır kurumlarına geçerliliğinin sağlanabileceği hakkında bir bilgiyi de aynı eserden aktaralım:
Kendisine zekât temlik edilen şahıs, aldığı bu malı kendi şahsına harcamayıp bazı hayırlı işlerde sarf ederse, meselâ cami, mektep gibi hayır müesseselerine hibe ederse, bu hibe ve harcama câizdir. Çünkü temlik şartı yerine gelmiştir. Böylece zekât sâhibi zekâtının sevabını alırken, aldığı zekâtı hayır müesseselerine hibe eden fakir de ibadet ve Allah’a kurbiyet sevabına nail olur. Ancak bu tamamen ihtiyarî bir durumdur. Hiç kimse, zekâtını verdiği fakirden o zekâtı bir hayır müessesesine hibe etmesini, bağışlamasını istemek hakkına sâhip değildir. Temlik yoluyla alınan o zekât tamamen fakirin hakkıdır, öz malıdır. Dilerse onu ihtiyaçlarına sarf eder, kendini fazla ihtiyaç içinde görmüyorsa hayırlı işlerde de kullanabilir. (Prof. Dr. Haydar Baş, Kuran ve Sünnet Işığında Büyük İslam İlmihali Zekât, Ocak 2020, Sayfa 411-415)
Zekât konumuzu sona erdirirken; zekât vermemenin azaba, vermenin ise mükafata sebebiyet vereceğini; kısaca tekrar hatırlatmakta fayda görüyoruz.
Resulüllah bir hadislerinde “Kimin malı olup da zekâtını vermezse o mal, Kıyamet günü sahibi için dazlak başlı ve iki gözü arasında kara bir nokta bulunan büyük bir ejderha şeklinde gelip boynuna dolanacak ve onu iki dudağı ile yakalayarak şöyle diyecektir: ‘Ben biriktirip de zekâtını vermediğin malınım.’
Sonra da Al-i İmran 180. Ayeti okudu: “Allah’ın bol nimetlerinden verdiklerinde cimrilik edenler, sakın bunun kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Bilakis bu onların kötülüğünedir. Cimrilik yaptıkları şey kıyamet günü boyunlarına dolanacaktır.”
“İman edip iyi işler yapan, namaz kılan ve zekât verenler var ya, onların mükafatları Rableri katındadır. Onlara korku yoktur, onlar üzüntü de çekmezler.” (Bakara /277).
Değerli dostlar, biz üzerimize düşeni yaptık kanaatindeyiz. Zekât konusunun önemini gündeminize taşıdık. Bundan sonra iş size kalmıştır. Rabbim doğru tercih yapıp, rızasına erişmeyi, cümlemize nasip eylesin. Âmin.