Saraydan ya da sokaktan bakmak

Bakmak ve görmek arasındaki farkı bilmeyenimiz yoktur. Gözü olan herkes bakar ama görmek için daha fazla şeye ihtiyaç vardır. Görmek için sadece göz yetmez. Görmeyi istemek, iyi niyet ve yürek lazımdır.

Son zamanlarda yaşanan bunca olumsuzluğa bakış ve görüş farklılıkları göze çarpıyor.

Halk arasında yaygın bir söz vardır. Birbirinin halinde anlamayanlar için kullanılır. Çok sevdiğim bir sözdür şu söz: “Ben diyorum hadımım, sen diyorsun çoluk çocuk nasıl?” Halimizi anlatmak için bundan daha güzel bir söz bulamadım.

Paris’te gerçekleştiği söylenen bir hadisede taç giyme töreni sırasında halk ekmek bulamıyoruz diye bağırınca kraliçenin “ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler” sözü de maksadımızı anlatmakta bize yardımcı olacağına inanıyorum.

Bu anlatılanlar saray ile sokak arasındaki uçurumu anlatmak için söylenmiş sözlerdir. Olaylara saraydan bakmaya devam edildiği sürece bu anlayış farkı devam edecektir.

Halk sokakta “açım” diye bağırıyor. Saraydan “abartmayın yok öyle bir şey” cevabı geliyor.

Halk “yoksulluktan bağrım yandı” diyor. Saraydan “milli gelir şu kadar arttı, evine ekmek götüremeyen kimse kalmadı” cevabı geliyor.

Öğrenciler “yurt sorunum var, açıktayım” diyor, parklarda yatıyor. Saraydan “bunlar gezici, gözünüze dizinize dursun” diye cevap geliyor.

Görünen durumun tarifinde arada bu kadar belirgin fark varsa; ya sarayda ya da sokakta sorun vardır.

Şu bir gerçektir ki sokaklar hep daha gerçektir. Çünkü olay mahalli sokaktır. Saraylar sokaktan o kadar uzak ve yüksektir ki sokaktan gelen feryatları ne görür ne de duyabilir!

Bu sebeple eskiden yönetenler ya sarayda oturmaz, ya da sarayda oturuyorsa mutlaka tebdili kıyafet yaparak sokakta gezerlerdi. Sokağın nabzını bizzat tutar, olaylara yakından şahit olurlardı.

Ülkemizde genel bir yapı vardır. Yüksek birileri tarafından denetlenecek bir mekân, bir şehir, normalin üstünde temizlenir, düzene sokulur, olduğundan farklı hallere dönüştürülür. Daha açık ifadeyle “görmek isteyenin göreceği şekle sokulur, denetleme sıfır problemle atlatılır.” Ertesi gün sorunlara kaldığı yerden devam edilir.

Her zaman sokaklar sarayda oturanlara farklı gösterilir. “Padişahım çok yaşa” güruhu tarafından gerçekler hep saklanır.

Değerli dostlarım bu kısır döngü ve aldatma sürüp gider ve hiçbir sorun da çözüme kavuşmaz.

Aslında işin gerçeğini öğrenmek isteyen aracısız sokağa inse ve baksa gerçeği öğrenmesi daha kolay olacaktır. Çünkü sarayda oturanların etrafı çemberle çevrilir, sokaktan gelen ses duyulmasın diye de kalın bir perde çekilir. Böylece saraydan sokak görülmez ve ses duyulmaz.

Gerçekten çare arıyorsa halkımız, bundan sonra saraylardan yöneteni değil, sokaklara daha yakın yerlerde oturup, sokakta yaşayanların sesini duyabilen kimseleri seçerler. Yoksa da sokakta avazınız çıktığı kadar bağırsanız da sesinizi duyan olmaz.

Önerilen Makale

Çile adamıydı Haydar Hocamız

Çaresizlik nedir onu bilmezdi Ayak oyununa hiç de gelmezdi Ağlardı çok zaman çok da gülmezdi …