İnsanoğlu hayat serüveninde ne çektiyse kavram kargaşasıyla oluşturulan bir döngü içerisinde yaşamak zorunda bırakıldığındandır.
İnsanlara birileri yalan yanlış bir şeyler öğretir, zihnine doğrunun o şeyden ibaret olduğu algısıyla bir alan çizilir ve o alan içerisinde yaşamak zorunda bırakılırlar.
Yıllar önce okuduğum bir kitapta İngiliz sömürü bakanlığının ajanlarının çalışma prensipleri hakkında bazı bilgilere rastladığımda hayretler içinde kalmıştım.
Ajanlar çalışma yapacakları milletlerin dini ve kültürel değerlerini çarpıtarak o milletin dininin dışında bir din bir inanç bir kültür yapısı oluşturup öylece inandırmaya çalışırlar. Buna muvaffak oldukları oranda da o milletleri istedikleri kıvama getirir sonunda işgal ya da sömürge haline getirirler.
Özellikle de Müslümanların yaşadığı coğrafyalar üzerinde yapılan çalışmalarda Kur’an’dan ve Sünnetten bölümler çıkartarak yoksul ve tembel bir hayat sürmenin daha sevap olduğu noktasında halkı tembelliğe ve yoksulluğu tercih etmeye yönlendirdiler.
Dünya üzerinde yaşayan Müslüman ülkelerin ekonomik ve kültürel yapılarına bakıldığında bu çalışmalarında küresel sömürücülerin çok büyük başarılar elde ettiklerine şahit olmaktayız.
O milletler, yıllarca sömürge olarak kalmış, yerüstü ve yeraltı bütün kaynaklarını ellerinde almışlar. Fakirliği fazilet olarak gören milletleri de hep başkaları kolayca yönetmişler.
Bulunduğu hali kanıksayan kimseler aynı zamanda hayal yeteneğini de kullanmaktan vazgeçince bu halden kurtulmaları mümkün olmaz.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten sonra hayal yeteneğini kaybeden milletimize hayal etmeyi Prof. Dr. Haydar Baş hatırlatmıştı.
Milletimizin hayal gücünü zorlaması için kullandığı ifadelerden bir kaçını aktaralım: “Ülkemde fakirlik suç olacak” “Öyle bir kudrete erişeceğiz ki kâinat devleti olacağız. Atamız Oğuz Kaan’ın dediği gibi gökyüzü çadırımız güneş bayrağımız olacaktır.” “Herkese iş herkese aş herkese vatandaşlık maaşı vereceğiz”
Ama maalesef hayal etme yeteneğini kaybeden milletimiz, bunların nasıl yapılacağının formülleri verilmesine rağmen inanmakta zorluk çektiler.
Çünkü beyinlere nakşedilen bilgiler, ona fakir bir hayatı işsiz ve aşsız olsa da kanaat ederek bu çemberin dışına çıkmamasını öğretmişti.
Hayal edemeyen bir kimse edindiği bilgiyle yaşamak zorunda kalır. Bu sebeple kısıtlı bilginin çemberinden kurtulmanın ancak hayalle olabileceğini Albert Einstein “Hayal gücü bilgiden daha önemlidir.” sözüyle izaha çalışmıştır.
Hayal gücünün nelere sebebiyet verebileceğini Victor Hugo da şu ifadeyle dile getirmiştir: “Geleceği yaratmak için hayal gibisi yoktur. Bugün ütopya olan yarın ete kemiğe bürünür.”
Bir de hayalinizin ütopya olmaktan öte oturtulduğu ilke ve sağlam temelleri de varsa o hayalin gerçekleşmesi daha kolay ve çabuk olacaktır.
Bu sebeple bir zamanlar Prof. Dr. Haydar Baş’ın uğraş verdiği yolda şimdi de evladı BTP lideri Av. Hüseyin Baş uğraş vermektedir. “Var bi hayalimiz” sözü, zihinlerde oluşan prangaların kırabilmesi için sunulan kurtuluşun habercisidir.