Ashab-ı Kehf ve alınacak dersler 

Geçtiğimiz günlerde Yeni Mesaj Gazetesi tarafından düzenlenen “Atatürk Vatandır” Mersin sempozyumuna katılmak üzere Dörtyol, Tarsus ve Mersin ziyaretleri gerçekleştirdik. Program ve ziyaretlerin onur konuğu Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş’tı. Her konuda yön göstericimiz ve fikir mimarımız değerli hocamızla geçirdiğimiz her an ayrı bir zevk ve ayrı bir eğitimdir.  

Bu kapsamda Tarsus’ta bulunan Ashab-ı Kehf’in hayat geçirdiği, 300 yıl uyuduğu hikmet dolu mağarayı da birlikte ziyaret ettik. Bu ziyaretten ziyadesiyle istifade ettik. İstedik ki siz değerli okurlarımıza Ashab-ı Kehf in iman mücadelesi hakkında bilgiler aktarmak istedik.  

Ashab-ı Kehf, iman ve insan 

İlk insanla başlayan yaşamın temel gayesi, Allah’a inanmak ve bu çerçevede kulluktur. İnsanın bu gaye etrafında yaşamasını bir dava olarak kabul eden Prof. Dr. Haydar Baş Hocamız, bu süreci “İman ve İnsan” davası olarak adlandırmış, bu konuda makale ve kitaplar yazmıştır. İnsanın yaşam mücadelesindeki bütün kavgaların temelinde de “iman, küfür mücadelesinin” varlığını işaret etmiştir. 

Bu konuda en meşhur makalesi İcmal Dergisinde seksenli yıllarda kaleme aldığı “Kavgaların Menşei” makalesidir. Makalesinde “savaşan silahlar olsa da esas savaş ve mücadele, inançların mücadelesidir” tespitine yer vermiştir. Yaşanan olaylar hangi devirde ya da kimler arasında olursa olsun, temelinde inançların mücadelesi vardır. Bu yazımızda, iman mücadelesine Ashab-ı Kehf örneğini vereceğiz. 

Ashab-ı Kehf, Kuran’da cenabı Allah’ın bizlere geçmişte yaşanan iman mücadelesi hakkında haber verdiği ibretli bir hadisedir. 

Tarsus’ta geçmiş devirlerde (Hz. İsa Peygamber ile Hz. Muhammed arasındaki zamanda) Dakyanus isminde zalim ve ilahlık iddiasında bulunan bir kral yaşardı. Sarayında bulunan vezirleri arasında Allah’a inanmış bir grup da genç vardı. Gerçek sayıları hakkında ihtilaf olmakla birlikte Hz. Ali efendimizden rivayet olunan sayıları 6 kişi vezirlerden, bir kişi kendilerine sonradan katılan çoban ve çobanın köpeği ile birlikte sekizdir. (Yemliha, Mekselina, Meslina, Mernuş, Debernuş, Sazenuş ve Kefetatayyuş. Köpeklerinin de Kıtmir adını taşıdığı ifade edilir.)  

Kuran’da bu kıssa şöylece dile getirilir: 

“…O yiğitler ayağa kalkarak dediler ki: “Bizim Rabbimiz göklerin ve yerin Rabbidir. Biz O’ndan başkasına ilâh demeyiz. Yoksa saçma sapan konuşmuş oluruz. Şu bizim kavmimiz Allah’tan başka ilâhlar edindiler. Bu tanrılar konusunda açık bir delil getirseler ya, Öyle ise Allah hakkında yalan uydurandan daha zalim kim olabilir” (Kehf Suresi/ 14-15) 

Kral Dakyanus bu geçlerin yollarından vazgeçmeleri için çok gayret eder ve inanan bu gençlere fikirlerinden dönmeli için fırsat verir. Gençler asla imanlarından taviz vermediler ve sürekli olarak yüce Allah’a sığındılar. Allah’ın onlara yol göstermesi sonucunda gençler ailelerinden bir miktar erzak alarak Tarsus yakınlarında bir mağaraya sığınırlar. Sürekli duada bulunurlar. 

Uzun bir seyahate çıkan kral şehre döndüğünde gençlerin şehri terk ettiğini öğrenince çılgına döner. 

Elmalılı Hamdi Yazır tefsirinde gelişen olayları şöyle izah ediyor:  

Zorba kral, şehre dönünceye kadar bu şekilde durdular. Kral gelir gelmez bu gençleri aradı ve babalarını yanına getirtti. Babaları onların kendilerine isyan ve mallarını yağma etmekle çarşılarda israf edip dağa kaçtıklarını söyleyerek özür dilediler. Yemliha, bu kötülüğü görünce, pek az miktarda azık alıp ağlayarak vardı ve arkadaşlarına dehşeti anlattı. Onlar, ağlaşarak secdelere kapanıp Allah’a yalvardılar.  

“O gençler mağaraya sığınmışlar ve ‘ Rabbimiz! Bize katından rahmet gönder ve bize bu durumdan bir çıkış yolu göster’ demişler” (KehfSures/ 10) 

Sonra başlarını kaldırıp oturdular, yapacakları iş hakkında konuşuyorlardı. Derken Allah Teâlâ, bunlara bir uyku verdi, yattılar, nafakaları başuçlarında uyudular kaldılar. Beride Dekyanus hiddetinden ne yapacağını düşünüyordu. Onları uyutan Allah Teâlâ bunun gönlüne de mağaranın kapısını kapatmayı getirdi. Bunun üzerine Dekyanos mağaranın kapısının ördürülmesini emretti. “Açlıktan, susuzluktan ölsünler, mağaraları kabirleri olsun” dedi, öyle yaptılar. Dekyanos’un evinde imanını gizleyen iki mümin vardı. Birinin adı “Pendros”, diğerinin ki “Runas” idi. Bunlar, Ashab-ı Kehf’in isimlerini ve neseplerini ve kıssalarını iki kurşun levhaya yazıp bir bakır tabuta koyarak yapılan duvarın içine koymayı kararlaştırdılar ve yaptılar. 

Ashab-ı Kehf’den alınacak dersler  

Zalim kralın onların ölmesi için düşündüğü yol, aslında Yüce Allah’ın onları korumak için karar verdiği bir yoldu. Onlara bir mağara ortamında yaklaşık 300 sene gibi bir uyku hali vererek onları hem kralın zulmünden, hem de çevre faktörünün etkilerinden korumuştur. 

Hazret-i Mevlânâ, Ashabı Kehf diye adlandırılan bir avuç inanan topluluğun verdikleri iman mücadelesinin sonunda yüce Allah’ın rahmet ve yardımını şöyle izah ediyor: 

“Gâfiller arasında bulunup onlardan kötü tesir almaktansa uyumak daha evlâdır. Cenâb-ı Hak, Ashâb-ı Kehf’i fâsıkların arasından ayırıp onların kalplerini gafletten korumuştur.” 

Demek ki her devirde, hangi şartta olursa olsun; “Hakla olup, haklı olup, haklılarla beraber olursak” yüce Allah her türlü sıkıntıdan mutlaka bir çıkış yolu yaratacaktır. Esas olan gerçekten iman etmek ve o yolda mücadele edebilmektir. 

Keyfiyettir asıl olan 

Hak davalar keyfiyetli insanların çabalarıyla yükselir ve yayılır. Keyfiyetli ama sayıca az olan bu seçkin insanların da kaderi yalnızlıktır. Anlayanları, destekçileri, hep azdır. Hayatlarından çok mematlarından(ölümlerinden) sonra anlayanları destekçileri çok olur. Hayatta beraber olanlar işin aslına vakıf olur, hak rızasına ermiş olur, vazifelerini tamamlamış olur; geç anlayanlara da ancak ah-vah etmek kalır. 

Dünya üzerinde küfrün ve zulmün en şiddetli olduğu bir zamanda, fetret dönemi dediğimiz (iki peygamber arasındaki dönemde) Ashab-ı Kehf, bir avuç insan topluluğudur. Zalimler sayı ve güç olarak onlarla kıyas dahi edilemeyecek derecede çoktur. Ama Ashab-ı Kehf öyle bir iman dercesine kavuşmuş ki ancak Allah’tan korkan ve Allah’a itaat eden bir imana sahip, kimseye eyvallah etmiyorlar.  

Düşmanın sayısı ve gücü onları iman davasından asla caydırmıyor. Allah’ın yardımı ile bir mağaraya sığınmakla sadece saklandıklarını, geri çekildiklerini anlarsak, büyük yanılgıya düşeriz.  

Yüce Allah burada çok farklı bir rahmet tecellisi yaratıyor. Onlar mağarada 300 sene uyurken, onların iman mücadelesi dilden dile, kuşaktan kuşağa anlatılıyor, aktarılıyor. Toplumda onlara hayran olanlar artıyor, onlar gibi iman etmek isteyenler çoğalıyor. Öyle bir tecelli oluşuyor ki o ülkeyi yöneten kişi ve mahiyetinde yaşayan halk dahi kendileri gibi iman ehli kişilerden oluşuyor. Yani maksat hâsıl oluyor. (Maksadın hasıl olduğunu gören Ashab-ı Kehf kendi aralarında istişare ederek dünya ehli arasına dönmekten ziyade, sır olarak kalmayı tercih ediyor ve Allah’a dua ediyor. Dualarını kabul eden yüce Allah, onların varlıklarını kaybediyor.)  

Zaman zaman haksız kişilerin toplumdaki güç ve sayılarının çokluğu, o toplumdaki haklı ve doğu kişileri umutsuzluğa sevk edebiliyor. Bu bir iman zafiyetidir. Ashab-Kehf olayından ders alacak olursak; iş hiç de öyle değildir. Zalimin üstünlüğü ve gücü geçicidir. Zafer, güç ve kudret sahibi olan Allah’a ve ona gerçekten inananlara aittir. 

Uğur Kepekçi        

İCMAL DERGİSİ / MAYIS 2018

Önerilen Makale

Atatürk’ün mersiye yazdığını duydunuz mu?

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu Aziz Atatürk hakkında ömrümüz boyunca makale yazsak konuşsak Onun vatanımıza, milletimize …