İnsan-ı kâmil ve nasihat

İnsanın inancını doğru bir şekilde yaşayabilmesi ve sosyal olayları sağlıklı bir şekilde değerlendirebilmesi için mutlaka sağlam bir ölçüye ve sağlam bir rehbere ihtiyacı vardır. İnsan, kendi nefsiyle olayları değerlendirmeye, kendi penceresinden bakmaya görsün; nefis ve şeytanın hazırladığı tuzağa düşmekten korunamıyorsunuz…

Bu yüzden, insanın dünya hayatında bir rehber şahsiyet eşliğinde yaşaması ve olayları rehberin ölçüleriyle değerlendirmesi lazımdır. İnsan-ı Kâmil denen bu zatlar, her devirde insanların soluk almasına, doğru tespit ve doğru hayat yaşamasına sebeptirler.

Nefsini olgunlaştırmış, Allah’a dostluk ve yakınlık elde etmiş İnsan-ı Kâmiller, ufku ötelere uzanan; gönlü ilim, hikmet ve bereket kaynağı olan; günlük olayların cazibesinden uzak, nefsinin tuzaklarından emin ve Hak ölçüyle ölçülenmiş kimselerdir.

Onlarla birlikte olmak, hem dünyada huzura, hem ahirette rahmet ve berekete vesiledir. Birlikte olmayı sadece arkadaşlık, dostluk olarak değil; Onları, eğitimde de rehber olarak görmek lazımdır.

İnsanın eğitiminde rehber konumunda olacak, doğru ölçülerle donanmış, ilahi vahiye göre terbiye edilmiş, günahtan ve kötülükten daha fazla korunmuş örnek şahsiyetler, aynı zamanda ilahi vahinin tecellisi ve yaşayan örnekleri konumundadırlar.

Onların örnek yaşantısını görmek, imanda ve inançta da boyut kazanmak (yakîni elde etmek) açısından çok önemlidir. Eğer insanlar, yüce Allah tarafından istenilenleri yapan, yaşayan birilerini rehber olarak göremezlerse, kendi nefislerini Rab edinirler. Sonra da kendi nefislerinin tuzağında boğulurlar. Böylece inançlar sadece iddiada kalır, yaşama geçirilmesi mümkün olmaz.

Çağımızdaki dünya Müslümanlarının içinde boğulduğu girdap da buradadır. Rehbersiz ve yolunu kaybetmiş bir vaziyettedir.

Peygamberlerin yaşayan kitap olarak adlandırılmaları da bunun içindir.

Vefatından sonra peygamberimizin ahlakı hakkında sorulan soruya verilen bir cevapta “Siz hiç Kur’an okumadınız mı? Onun ahlakı Kur’an’dı” şeklinde kullanılan ifade bunun içindir.

Bu görev, Peygamberimizden(s.a.a.) sonra İmam Ali (a.s.) vasıtasıyla, Ehl-i Beyt kanalıyla velayet makamında olan kimselere verilmiştir. Arayan elbette bulacaktır. Yeter ki samimi bir arayış içinde olalım.

Prof. Dr. Haydar Baş “İman ve İnsan” adlı esrinde, bu gerçeği şu ifade ile ortaya koymuştur; “Nisa suresi 75. ayette yüce Rabbimizin “bize kendi katından bir veli ver” ve yine En’am suresi 90. ayetinde “onlar Allah’ın hidayet ettiği kimselerdir onların hidayetine uy” buyurularak, İnsan-ı Kâmil gerçeğine işaret edilmiştir.” (İman ve İnsan / Prof. Dr. Haydar Baş / sayfa 188)

Rabbim, bizleri kâmil insanların nasihatinden nasiplenen kullardan eylesin.

Uğur Kepekçi

17 Temmuz 2018

Önerilen Makale

Atatürk’ün mersiye yazdığını duydunuz mu?

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu Aziz Atatürk hakkında ömrümüz boyunca makale yazsak konuşsak Onun vatanımıza, milletimize …