Çözüm çok uzakta değil aslında. Gerçeklerden kaçarak, kendi elimizle kendimizi rezil rüsva edeceğimize, yaralar derinleşmeden, hastalıklarımız kangren olmadan, dostsuz kalmadan, yapacağımız şey; bir an önce kendimizle yüzleşmektir.
Sadece gerçeklerle buluşmak, samimi olarak kendimizi muhasebe etmekle her şey meydana çıkacaktır. Kendimizle yüzleşmekten korktuğumuz için bir köşeye çekilip kendimizi hesaba çekemiyoruz. Tefekkür etmekten korkuyoruz birçoğumuz. Sorun tam da buradadır, çözüm de. Yani kendimizde…
Neticesi canımızı yaksa da, nefsimize zor gelse de; korkmadan, çekinmeden tefekkür etmeliyiz. Tefekkür kişiye kendisiyle yüzleşme kapılarını aralayacaktır. Âlemlere Rahmet Hazreti Muhammed (s.a.a.) bir hadisi şeriflerinde bizi tefekkür etmeye teşvik etmiştir: “Bir saat tefekkür bazen bir sene ibadetten daha hayırlıdır.”(Suyutî, Camiu’s-Sağir, II/127; Aclûnî, I/310)
“Hesaba çekilmeden kendinizi hesaba çekin”, ya da “ölmeden önce ölünüz” gibi ilahi uyarılar, bizi içiyle dışıyla tertemiz olmaya, kendimizi doğru bir ölçüye çekebilmemiz için tefekküre, nefsimizle yüzleşmeye davet etmektedir.
Elbette sadece kuru kuru yüzleşmek değildir istenen. Yüzleşmek, tedavi öncesi teşhis hükmündedir. İstenen bu işlem, hastalığın teşhisi için istenen tetkikler gibidir. Yüzleşme sonunda, tetkik sonuçlarıyla doktorumuza başvurup, tedavi almalı, verilen ilaçları dozunda ve zamanında kullanmalıyız. Yani yüzleşme sonunda, kendimizde gördüğümüz kusurları değiştirme gayretini de göstermemiz gerekmektedir.
Sık sık makalelerimde kullandığım rahmetli Celal Mısır Hocamızın bu konudaki nasihatini tekrar hatırlatmakta fayda görüyorum. Rahmetli Celal Mısır Hocamız, şöyle buyururdu: “Bir kimse kendinde bulunun kötü ahlaktan kurtulması için büyük çabalar ortaya koymalıdır. Bu çabalar üç aşamalıdır. Birinci aşama; nefisini iyi bir hesaba çekerek önce kendindeki kusur neyse onu bulacak ve tanıyacak. İkinci aşama; tanıdığı kusuru kendi nefsinde kınayacak. Yani bu nefisi hastalıktan kurtulmadığı taktirde her zaman başına bela olacağını bilecek. Ve kendi nefsinde o fikir ya da davranışına nefret edecek. O kötü ahlak emaresini kınayacak. Değiştirmek için karar alacak. Üçüncü aşama; terk aşamasıdır. Bu işin en zor tarafıdır. Gayret ortaya koyacak. Nefsiyle mücadele edecek. Belki de canı yanacak. İşte bu mücadelenin adı büyük cihat denilen nefisle mücadeledir.”
Hz. Peygamber (s.a.a.) Tebük seferinden dönüşte ashabına şöyle buyurmuştu: “Küçük cihattan büyük cihada dönüyoruz.” (Razi, XXIII, 72; Beydavi, II, 97)
Bu hadisinde Hz. Peygamber (s.a.a.), en kalabalık bir ordu ile katıldığı Tebük seferini “küçük cihat” olarak bahsederek; nefse karşı verilecek mücadeleyi “büyük cihat” olarak nitelendirmektedir.
Diğer bir hadisi şeriflerinde buna benzer bir ifadeyle yine aynı konuya dikkat çekmiştir.
“Hakiki mücahit nefsine karşı cihat açan kimsedir.” (Tirmizî, Cihad, 2)
Elbette bahsedilen aşmaları kat etmek, başarmak öyle sıradan bir iş değildir. Yalnız başına yapılabilecek şeyler değildir. Yüce Allah insanlara nefisler mücadele ve gerçeğe ulaşma noktasında ilahi rehberler yollamıştır. Kitaplar ve resuller, sonra da resullerin varisleri olan seçilmiş insanlar.
UĞUR KEPEKÇİ
27 Temmuz 2019