Bir çağın bilgesi daha göçtü bu alemden…
Yunus Emre’nin “Bizi bilmeyen ne bilsin, bilenlere selam olsun” dediği gibi bilenler bildi bilmeyenler de bilemedi…
Yunus Emre ne güzel dile getirmiş: “Bildik gelenler geçmiş, konanlar geri göçmüş, Aşk şarabından içmiş, kim mana duyar ise.”
Prof. Dr. Haydar Baş beden olarak kendisine verilen süresini en verimli bir şekilde ve her anını Allah’a kulluk adına değerlendirdi ve diyarı terk etti…
Onun eşsiz fikirleri ölmediği için ondan istifade kapısı açıktır. Anlamaya gayret edelim şimdi:
Toplumunların millet olması sürecinde ve devamında her ferdi ve toplumsal olayın yansımaları vardır. Bu işle alakadar olan ilim dalına sosyoloji denir. “Sosyoloji, toplum bilimidir. Toplum ve insanın etkileşimi üzerinde çalışan bir bilim dalıdır”
Prof. Dr. Haydar Baş’ın her gayretinin sosyolojik yansımalarını anlamadan O’nu anlamanız biraz zordur. Bir örnekle açalım konumuzu: “Kaybolan Değerlerimiz” sempozyum ve semineri çok amaca yönelik ve sosyolojinin ilgi alanına girer ve bu çalışama bile Nobel ödülünü hak edecek bir çalışmadır.
Toplumu anlama, derdini sorma, çözüm sunma metodundaki istatistik çalışmasıdır O’nun. “İstatistik, belirli bir amaç için veri toplama, sonuçları yorumlama ve çözüm sunma esasına dayanır”
İktidar sahiplerinin yaptığı gibi fişleme mantığı değil hastalık ve tedavi için teşhis çalışmasıdır. Zaten Sayın Baş, programlara karar verme öncesinde de toplumun yapısında oluşmuş tahribatı öngörüsüyle görür ve o konuda yapılacak çalışmanın takvimini belirlerdi.
Bu açıdan, Türk toplumunun sosyolojik yapısını Türkiye’ de en iyi bilen kimdir? Sorusunun cevabı da Prof. Dr. Haydar Baştır.
Çünkü O ve O’nun kadrosu sırça saraylar içinde oturup, ekranlarda gezen medya aktörlerinden farklı ve sürekli halkla iç içe olan samimi, akıllı ve donanımlı kimselerdir.
Prof. Dr. Haydar Baş yetiştirdiği kadroya olan güvenini anlatmak için “bizim arkadaşlardan 1 kabine değil 10 kabine kurarım. Şu bizim gençlerden birini yanına alsa iktidarlar o bile bu milletin refahında kurtuluşunda çok önemli katkılar sağlar” ifadesine sıklıkla yer verirdi.
Bir toplumu idare etmeye kalkışanlar, hangi toplumu yönettikleri konusunda bilgi sahibi olmak zorundadır. “Bir şekilde vatandaşın oyunu almak iktidar olmak makam mevki sahibi olmak devletin imkanlarından istifade ederek size oy verenlere şirin gözükmek için onların işine koşmak değildir.”
Türk siyasi hayatında maalesef Millet vekillerinin bilgi ve kabiliyet durumundan çok etkilediği çevre ve oy potansiyeline bakılır.
Cennet Mekân Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten sonra bugüne kadar gördüklerimiz, gelecek adına umut vermedi. (İstisnalar kaideyi bozmaz)
Yarın huzuru mahşerde yaptığınız siyaset, elde ettiğiniz şöhret ve servetin hesabını verirken sorgulanma anında “keşke toprak olsaydım da bugünü görmeseydim” diyeceksiniz.
“Soğan yemedim ağzım kokmaz” diyenlere sözümüz yoktur…
Milletvekili arkadaşlar, idareci konumunda olanlar, makam mevki sahibi olanlar, hükümetlerde görev alanlar; en alttan en üste herkes kendini sorgulasın…
Görevde olduğunuz süre zarfında ne kadar nefsinize ne kadar akraba ve yakınlarınıza ne kadar ait olduğunuz parti ve lidere vekillik yaptınız? Asli göreviniz olan millete ne kadar vekillik yaptınız?
Bu dünyada bir şekilde dümeniniz döner ama ahiret yurdunda, din gününün sahibi olan Allah’ın karşısında hesabınız kolay olmayacağını bilmek için ahirete gidip gelmeye gerek yoktur.
Doğruyu söyleyen ve doğru haber veren Yüce Allah Zilzal suresi 7. ve 8. Ayette herkesi ahirette nelerin beklediğini haber veriyor: “Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür. Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu görür.”
Prof. Dr. Haydar Baş’ın “biz dünyamızı ahiretimiz için yaşarız.” Sözü kendisini anlamak isteyenlere ne güzel ölçüdür. Ne güzel bir davranıştır.
Şimdi biraz daha iyi anlarsınız inşallah; Prof. Dr. Haydar Baş’a “Çağın Bilgesi” dememizdeki, her makalede mutlaka O’ndan bir söz, O’ndan bir mesaj aktarmaya çalışmamızdaki kastımızı…
Uğur Kepekçi