Abese suresi Mekke’de inmiştir, 42 ayettir. Adını, “yüzünü ekşitti, buruşturdu” anlamına gelen ilk kelimesinden almıştır. Bu surenin iniş sebebiyle ilgili olarak şöyle bir hadise nakledilmiştir: Efendimiz; Velîd, Ümeyye b. Halef, Utbe b. Rabîa gibi Kureyş’in ileri gelenlerine İslâm’ı anlattığı bir sırada âmâ olan Abdullah b. Ümmü Mektum gelir ve “Yâ Resûlallah! Allah’ın sana öğrettiklerinden bana da öğret” der. O esnada Resulullah cevap vermez. Çünkü Kureyş’in bu ileri gelen kimseleri, zaten kendilerine özel muamele edilmesini istiyorlardı. Efendimiz onları gücendirmek istemedi. Abdullah tekrar seslenince elinde olmayarak yüz hatları değişti. Bu esnada onlar kalkıp gittiler. Sonra bu ayetler geldi. (Tıbyan Tefsiri / 4. Cilt /sayfa 390)
“(Peygamber), yüzünü ekşitti ve geri döndü. Âmânın kendisine gelmesinden ötürü. Belki o temizlenecek. Yahut öğüt alacak da o öğüt ona fayda verecek. Kendini (sana) muhtaç görmeyene gelince. Sen ona yöneliyorsun. Oysaki onun temizlenip arınmasından sen sorumlu değilsin. Fakat koşarak sana gelen. Ve (Allah’tan) korkarak gelenle. Sen onunla ilgilenmiyorsun. Hayır! Şüphesiz bunlar bir öğüttür. Dileyen ondan (Kur’an’dan) öğüt alır.” (Abese / 1-12)
Değerli dostlar, bu sureden alınması gereken dersler elbette çoktur. Surenin 12 ayetlik kısmı daha çok tebliğ ya da nasihatte öncelik sırasının makam, mevki, zenginlik, şöhretten ziyade gönül ve iyi niyet olmasının gerektiğine işaret vardır.
Peygamberimizin birilerinin hidayetine vesile olmak için inanılmaz gayretler ortaya koymasına rağmen bu olay sebebiyle yüce Allah Müslümanlara bir ders vermek istemiştir. (En doğrusunu Allah bilir)
Geylani Tefsirinde buraya şöyle dikkat çekilir; “Resulüm! Onun hâlini ve kalbinde olanı sana kim bildirdi ve açıkladı. Belki o temizlenecek ve günahlardan arınacak ve kendilerine yöneldiğin ve davet etmek istediğin bu bilgisiz ve gaflet içerisinde yaşayanların aksine o senin yol göstericiliğin ve irşadınla doğru yolu bulacaktı. Yahut bu fakir mürit (istekte bulunan) senin sözünden öğüt alacak da öğüt ve hatırlatma ona fayda verecek ve bu vesileyle Mevla’sına yönelecek. Allah’a ihtiyaç duymayana ve malı serveti ve yönetici olmasıyla büyüklenerek senin hatırlatman ve davetinden yüz çevirene gelince sen ona yöneliyor, sevgi ve şefkatle yaklaşıyorsun. Oysaki onun temizlenip arınmasından sen sorumlu değilsin. Hangi şey seni bu hoş olmayan davranışa itti ki Hakkı arayan kişiden yüz çevirdin ve ona yönelmedin. Hâlbuki sana düşen mesajımızı insanlara ulaştırmaktı.” (Geylani Tefsiri / 6. Cilt / sayfa 324)
Kişinin hidayetine vesile olmak çok büyük bir sevaptır. Efendimiz bir gün İmam Ali Efendimize şöyle buyurur: “Ey Ali, sen şimdi Hayberlilere iyice yaklaşıncaya kadar sükûnetle ilerle. Sonra onları İslâm’a davet et ve üzerlerine vacip olan İslâmî esasları onlara haber ver. Allah’a yemin ederim ki, senin irşadınla Allah’ın bir tek kişiye hidayet vermesi, senin kırmızı develere sahip olmandan daha hayırlıdır” (Buhari). Yine İmam Ali (a.s.) Efendimize ithafen başka bir gün de birinin hidayetine vesile olmanın fazileti hakkında “Üzerine güneşin doğduğu her şeyden daha kıymetli ve daha hayırlıdır!” buyurmuştur.
Dikkat edilirse hidayetine vesile olunan kişinin soyundan sopunda şanından şöhretinden bahsedilmiyor. Kişiden bahsediliyor. Elbette kişinin hidayetine vesile olmak gayesi taşıyanların tebliğin şartlarına uyması farklı bir konudur. Yüce Allah’ın bu konuda kararı bellidir. Gayret kuldan, Hidayet Allah’tandır.
Kur’an bu gerçeği şöyle bildiriyor: “Sen, sevdiğini doğru yola eriştiremezsin, ama Allah, dilediğini doğru yola eriştirir. Doğru yola girecekleri en iyi O bilir.” (Kasas/56)