Topluma mal olmuş atasözleri başlı başına bir kültürdür. Her sözün bir anlamı bir hikayesi, geçmişi, gelecek çağlara verdiği mesajları vardır. Türk milleti bu konuda çok şanslı bir millettir. Çünkü Türk’ün töresinde ve tarihinde sözü dinlenen aksakallıları vardır. Sözü sohbeti dinlenen büyükleri vardır.
Uzun deneme ve gözlemlere dayanılarak söylenmiş ve halka mâl olmuş, öğüt verici nitelikteki söz, darb-ı mesellere atasözü denmektedir. Atasözü milletler için adeta bir kültür, bir okul niteliği taşımaktadır. Hemen herkesin dağarcığında birkaçı bulunur. Söze başlarken, “Bizim orda derler ki”, “Rahmetli babam derdi ki”, “Atalarımız demiş ki” diye başlarlar.
Söylenilen atasözleri, kelimelerin yan yana basitçe dizilişi olarak algılanmamalıdır. Eğer söylenen bir söz halka mâl olmuşsa; onun içerdiği mana basitlikten çıkmış, özellik arz etmektedir. Bu özellik de o toplumun yapısını oluşturmaktadır. Onun içindir ki atasözleri bir milletin kültürüdür.
Yukardaki atasözü sayesinde ortaokul yıllarımı hatırladım. Türkçe Edebiyat derslerinde kompozisyondan imtihan olurduk. İmtihanda bir atasözü verilir, öğrencilerden bunun açıklaması istenirdi. O zamanki eğitim sisteminin ne kadar sağlıklı olduğunu şimdi daha iyi anlıyorum. Genç dimağlara atasözlerini ilmek ilmek dokurdu edebiyat öğretmenleri…
Gelelim başlık olarak aldığımız atasözüne: “Akılsız başın cezasını ayaklar çekermiş”
Bu atasözünde kişilere; ‘enini-boyunu, kârını-zararını, önceden hesap etmeden bir işe kalkışmayın’ tavsiyesi vardır. İnsanları kendisiyle yüzleştirme eylemine teşvik vardır.
‘Aklını başına almazsan hesabını iyi yapmazsan kalkıştığın bu işin sonucunda olabilecek bütün zararların bedelini sen ödersin, sen yorulursun’ nasihati vardır.
Yaşadığımız yakın çağa bakınca çok hızlı bir değişim süreci yaşadığımızı görüyoruz. Bu hızlı değişime millet olarak ayak uyduramadığımız meydandadır. Çünkü her yer lime lime dökülüyor. Devletimizin ve milletimizin gerek dış gerek iç sorunları, içinden çıkılması çok zor bir durumdadır.
Halkımız, yoksulluk ve hayat pahalılığıyla insan onuruna yakışır bir hayat süremiyor.
Çünkü iktidar sahipleri vatandaşına insan onuruna yakışır bir hayat sunamıyor. Barınma, seyahat, eğitim eşitliği, adalet gibi kavramlar sözlerde kalmıştır. Kutsal vatanımız yolgeçen hanına dönmüştür.
Demokratik laik bir sistemde seçme ve seçilme hakkı vatandaşımızdadır. Vatandaşımızın, kendi iradesiyle yöneticilerini seçme hakkı olduğundan idarecilerin sevaplarına günahlarına da ortak olmuşlardır.
Seçmeden önce düşünmesi gerekenleri düşünmediği, yanlışa ortak olduğu için de şimdi toplum olarak hep birlikte bedelini ödemek zorunda kalıyoruz.
Atasözünde haber verilen durumu yaşayan Türk milleti, geleceğini düşünmeden günü kurtarmak ya da basit emellerini gerçekleştirmek için yaptığı yanlışın cezasını çekiyor. Milletimiz, aklını başına almadığı takdirde bu gidişte ayakları çok yorulacak. Bizden söylemesi.