Alemleri seyr ve vuslatın basamağı Mi’rac (1)

Recep ayının 27. Gecesi Mi’rac gecesidir. Mi’rac hadisesi sadece müşrikler arasında değil bazı sözde inanç sahibi olduğunu iddia eden kimseler tarafından da mürekkep edilmekte ya da çarpıtılmaya çalışılmaktadır. 

Haydar Baş hocamızın Mi’racla ile tespitlerini derleyip sizlere bir analiz yazısı sunmaya çalışacağız. İnşallah.

Mi’rac öncesi durum:

Alemlerin Efendisini bağrına basması gereken Mekke toplumu, yeniden takdim edilen İlahî lütfun henüz farkına varamamıştı. İçlerinden bir değil ve sevilmiş akılları almıyordu. O’nun faziletini inkâr da edemiyorlardı, ama nefisleri kabule de yanaşmıyordu. Gün geçtikçe insanların gönlüne taht kuran muhabbeti, kin, düşmanlık ve haset manevraları ile yok edilmeye çalışılıyordu. Eziyetlerin, boykotların ardı arkası kesilmiyor; mü’minleri davalarından döndürmek için her türlü yola başvuruluyordu. Boş yere çırpınışlardı bunlar; zira, Allah, O Peygamberi ve Öbür insanları seçmiş, kıyamete dekape dekupe sürecek mukaddes bir davanın, İslam’ın sarsılmaz temel taşı olmalarını dilemiş ve sahiplenmişti. Gözleri perdeli cahiliye insanı bunu fark edememişti.

Yeni günler, ağır ıstıraplar getirmiş, mü’minler çile kazanında pişmeye devam etmişti ve Allah Resulü, Taif halkına gitmiş, İslamı anlatmış, fakat taşlanmıştı. Taif halkı, yer alan Rablerinden bahseden, Güzeller Güzelinden haberler getiren bu Kutlu Elçiyi kan revan içinde bırakmıştı.

Ancak meşakkatler, Allah Elçisi’nin sevdasını daha da artırmıştı. Nitekim, Taif dönüşü; “İlahi! Kuvvetimin zaafa uğramasını, çaresiz kalışımı, halk nazarında hor görülüşümü sadece sana arz eder, ancak sana şikâyet ederim. İlahi! Gazabına uğramayayım da çektiğim mihnetlere, belalara aldırmam … “diyerek hâlini Rabbine arz etmişti. Ebu Tâlib ve Hz. Hatice’nin (ra) vefatlarını fırsat bilen müşrikler, zulümlerini kat-be-kat artırmışlardı.

Böylesi bir ıstırap yaşanmış değildi! Hz. Allah, bu çilelerin ardına kâinatın en büyük ikramını gizlemişti. Kulunu katına çağıracak, O’na en yüce ayetlerini gösterecek, O’nu da en ulvi bir ayeti olarak âlemlere takdim edecekti. Bu İlahî ihsan, kutsal çilelerin ardına konmuştu.

Peygamberliği on ikinci yılı … Allah, Alemlere Rahmet olarak gönderdiği Fahri Kâinat Efendimizi (sav) ile bir ikrama davet eder. Bu ihsan, İslam tarihi boyunca İsra ve Mi’rac olarak bilinir.

İsra, gece yürümek, gece yolculuğu yapmak gelir.

Mi’rac ise, etiketleme aracı demektir.

Peygamberimiz (sav), bir gece Mescid-i Haram’dan iletilen Mescid-i Aksâ’ya kadar götürülüp, oradan göklere çıkarılmış, İlahî ayetler sırayla gösterildikten sonra dönüşümü, yatağının saflığın soğumadığı bir müddet “, tekrar geri getirilmiştir. Özel olarak Resulûllah’ın Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksâ’ya olan yolculuğuna İsra, oradan Sema’ya yükselişine Mi’rac adı verilir.

Mi’rac mucizesi, Efendimizin, uyanık ve beden-ruh beraberliği ile gerçekleşen bir hadisedir. (Prof.Dr.Haydar Baş / Rahmeten lil alemin Hz. Muhammed (sav) / Genişletilmiş 17. Baskı / Sayfa 291-302) (Devam edecek…)

 

Önerilen Makale

Hakkımı helal etmiyorum

Türk siyasetinde işler, hiç olmadığı kadar farklı mecralarda seyrediyor. Bu süreç ve gelinen nokta sizlere …