Alemleri seyr ve vuslatın basamağı Mi’rac (2)

Haydar Baş hocamız Mi’rac hadisesini “Peygamberimizin alemleri seyrinin ve Allah’a vuslatının basamağı” olarak gerçekten gerçekten mana yüklü bir mesaj içermektedir.

Mi’racla ile analizimizin bu bölümünde de merhum hocamızın Mi’rac mucizesinin gerçekleşmesindeki harikulade olaylarından bahsedeceğiz: 

Mi’rac hadisesi ve mucizesi, Kur’an-ı Kerim’de şöyle anlatılır: “Mümtaz kulunu, ayetlerimizden bazında gösterelim diye bir gece Mescid-i Haram ‘dan alıp, onu bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksâ ya kadar götüren Allah, her türlü noksanlıklardan münezzehtir, eksikliklerden uzaktır, Her şeyi işiten ve gören O’dur. ” (İsra suresi / 1. Ayet).

Mi’rac mucizesinin gerçekleşme seyrine geçmeden önce, bu ayet-i kerimenin işaret ettiği sırları vurgulamak uygun olur:

Onu, ona mâniasındaki “hu” zamirinde iki vecih, iki yön vardır. İlkine göre Mi’racın hikmeti, “O’na ayetlerimizden bazısını göstermek için” buyruğu gereğince, Hz. Peygambere Hakkın kudret ve azametini göstermektir.

Diğer açıdan ise, “O’nu, (âlemlere rahmet olan Allah Resûlü ‘nü) ayetlerimizden olarak gösterelim için isra ettik” mânâsı hâkim olur ki, bu suretle Mi’racın hikmeti, Peygamberin (sav) Kendisini bir ayet olarak kâinata takdim etmek olarak ortaya çıkar. Nitekim, İbn Atiyye vb. müfessirler bu mânâyı tercih etmişlerdir. Ayetin sürmek ise, “hakikaten O kuldur, ancak kelamımızı işiten ve Zatımızı gören” mezunu mânâlandırmışlardır.

Ancak ru’yet kudreti, bir Hak tecellisidir. O kudreti, kuldan veya akıldan görenler yanılır. Allah göstere ki, görüle.

Buharî ve Müslim’in rivayetlerine göre; Hz. Peygamber (sav), Mekke’de hane-i saadetlerinde (bazı rivayetlere göre amcası Ebu Talib’in kızı Ümmühani’nin evinde) iken veya Harem-i Şerif’te bulunurken Cebrail (as) gelmişler, mübarek kalplerini açmışlar, Zemzem ile yıkayarak içini hikmet ve iman nuru ile doldurmuşlardır.

İnşirah-ı Sadr “olarak bilinen bu vaka daha önce çocukluk yıllarında da Kutlu Nebi’ye uygulanmıştı. Hakikaten Rabbanî güzelliklerin galebe çaldığı, beşerî tabiatın kutsiyet âleminin esrarına tâbi olduğu arınmış kalp, Hakk’ın muhatabı olur. , katına layık kılar.

Nitekim gönül sahiplerine Hak katından bir davet olan, “Ey arınmış, mutmain olan nefis! Rabbin senden razı ve sen de O’ndan razı olarak dön Rabbine!” (Fecr suresi / 30. Ayet). Hitabı, ayet-i kerime ile kıyamete dek ebedilik kazanmıştır.

Bir gün Hz. Peygambere soruldu: “Şerh-i Sadr nasıl olur, ey Allah’ın Resulü?” Efendimiz; “İnsanın kalbine öyle bir nur gelir ki, o nur kalbini açar” buyururlar. Ashab-ı Kiram (ra); “Bunun alameti nedir? Diye tekrar bir soru yöneltirler. Resul-i Ekrem şöyle cevap verir:” Onun alameti, insanın şu aldatıcı dünyadaki gösterişine kapılmayarak cavidanî hayatı özlemesi, ölmeden önce ölüme hazırlanmasıdır. “

Bu cümleden olarak kul, Hakk’ın nurunun dolduğu kalplere gönlünü açar, Hakk’ın seçtiği insanlar dost edinebilirse İlahi’nin tecellilerin muhatabı olmaya başlıyor. Elçisinin kalbini Cebrail karşılığı Hak Teâlâ, kullarının kalbini de dostları vasıtasıyla açar ve tecelli mahalli olarak seçer.

(Prof. Dr. Haydar Baş / Rahmeten lil alemin Hz. Muhammed (sav) / Genişletilmiş 17. Baskı / Sayfa 291-302) (Devam edecek…)

SESLİ DİNLEMEK İÇİN

Önerilen Makale

Hakkımı helal etmiyorum

Türk siyasetinde işler, hiç olmadığı kadar farklı mecralarda seyrediyor. Bu süreç ve gelinen nokta sizlere …