Anlama ve tebliğ etme bakımından İslam (1)

Bir önceki makale serisinde “İslam’ın temel vasıfları” konusunu Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın “Din tahripçilerine Kur’an-ı Kerim’in Cevabı” eserinden bilgilerle aydınlığa çıkarmaya çalıştık.

Bu çalışmayı yapma sebebimizi birkaç kelime ile tekrar izaha çalışarak konumuza geçmek isteriz.

Ahir zaman alametlerinin en bariz bir şekilde zuhur ettiği zamanımızda, İslam’ın temel vasıflarından tutun, idrak ve yaşama noktasında dahi farklılıklar arz etmektedir. Adeta dini konularda önüne gelenin konuştuğu, ölçünün kaybolmaya yüz tutuğu zamanımızda, çağın bilgesinin yorumlarına ve tespitlerine ihtiyaç vardır.

Çünkü her işin ehlinden çıktığı bir zamanda, maalesef dini bilgi ve yaşam ölçüleri de ehlinden çıkmış, herkesin kendi idrak ve anlayışı çerçevesinde kurtuluşa ermek zor ve de imkânsız hale gelmiştir.

Biz Prof. Dr. Haydar Baş hocamızdan duyduk ve okuduk ki “Çağın insanının sorunları, o çağın İnsanı Kâmiliyle bütünleşmeden çözüme ulaşamaz”.

Bu sebeple, temel konuların ve ölçülerin tekrar altının çizilmesi, fıtrat ölçüsü olan Tevhidin Merkezi Ehl-i Beyt anlayışına dönmek zorunluluktur.

Çağımızın Bilgesi Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızın tespit ve yorumlarını siz değerli dostlarımızla paylaşarak sorumluluktan kurtulmayı ve faydalı olmayı murat ederiz.

Mademki gerçek İslam anlaşılmıyor ve yeterince yaşanmıyor, o zaman anlama konusunda bilgiye ihtiyaç vardır.

Bu makale serisinde konu başlığımız “Anlama ve tebliğ etme bakımından İslam” olacaktır:

İslâmı anlamak için öncelikle arayış gerçeğini anlamak zorundayız.

Öyleyse İslam’da arayış gerçeğini izahla konumuza başlayalım:

İslam’ın fıtrat dini olduğu bilinen büyük bir gerçektir. İnsan fıtratı nedir, neyi aramaktadır?

Bu bilinmeden; ne insanın mutluluk yolu, ne de İslâm’ın hedefi anlaşılabilir. “Her doğan İslam fıtratı üzere doğar.” Buyuran Resul-i Ekrem (sav), insan fıtratının İslam’a müsait ve Allah’a meyil üzere yaratıldığını haber vermektedir.

Her insan fıtri olarak Allah’ı arar. Bu arayış zamanla bezmi elestteki ilahi hitapla da irtibatlı olarak, bir kara sevda haline dönüşür. İnsanın mutlu olması da esasen Cenabı Hakk’ı bilmesine ve O’nu sevmesine bağlıdır.

Bu gerçek bize, İslam’ı anlama ve Cenâbı Hakkı tanımanın nazari yolla değil, sevgi yoluyla olduğunu öğretmektedir.

Yeryüzünde mutluluk aramayan hiçbir insan olamayacağına göre, bütün insanların Allah’a yönelmeye ve O’nu sevmeye ihtiyacı var demektir. (Prof. Dr. Haydar Baş / Din tahripçilerine Kur’an-ı Kerimin Cevabı /1998 / Sayfa 20) (Devam edecek)

Uğur Kepekçi

21 Ocak 2021

Önerilen Makale

Hakkımı helal etmiyorum

Türk siyasetinde işler, hiç olmadığı kadar farklı mecralarda seyrediyor. Bu süreç ve gelinen nokta sizlere …