Arayış gerçeği ve zikrullah

İnsanlar fark etse de etmese de bütün hayatı aramakla geçer. Çünkü bulunduğu mekân asli mekânı değildir. Prof. Dr. Haydar Baş Hocamız insanın bu arayışının doğru ve bilinçli bir arayış olduğu taktirde doğruyu bulmak adına ortaya koyduğu çabaya “kutsal arayış gerçeği” ifadesini kullanmıştır.

Aksi halde bilinçsiz ve yanlış yerlerde aramakla hem bulunamayacağı hem de huzursuz bir hayat ve sonunda kötü akıbet olan cehennemle karşılaşacağını hatırlatmıştır.

Ruhun bu arayış gerçeğini anlaşılır bir şekilde şaheserlerinde bizlere sunmuştur:

“Bütün mahlukatın kendi içinde, kendi beyninde Rabb’ini arama seferberliği vardır.

Her varlık, Cenab-ı Hakk’ın gerek Zât gerek sıfat gerekse Esma-i ilahisinden, onların tecellisinden vücut bulmuştur. Bir eşya hangi isme muhatap ise, o isimle birlikte Allah’ı bulma arzusundadır. Çünkü O’nun tecellisinden vücut bulmuştur. Dolayısıyla o yoldan Allah’ı bulmak ister.

Bu arayış o kadar enteresandır ki, Cenâb-ı Hakk, âyet-i kerimede şöyle buyurur:

“Güneş de kendisine mahsus karargâhında akar gider. İşte bu, O aziz, Alim’in takdiridir. Biz aya da menziller takdir ettik. Nihayet hurma salkımının eski kurumuş eğri dalı gibi bir hâle dönmüş olur. Ne güneş için lâyık olur ki, o aya yetişmiş olsun. Ne de gece için lâyıktır ki, gündüzü geçmiş bulunsun ve hepsi de birer felekte yüzerler.” (Yasin /38-39-40).

Yani felek âleminde bütün bu yıldızların yüzmesi haddizatında kendisini Yaratanı aramasıdır.

Cismin en küçük parçasına intikal edildiği zaman, atomun içerisinde de elektronların saniyede 30 bin kilometre hızla döndüğü şeklinde ilmî bir gerçeğe rastlanılır. O da mahlûkatın en küçük zerresinde Rabb’ini arayış seferberliğidir. Bu işin ilmî hakikati de budur.

Ayet-i kerimelerde Cenâb-ı Hakk, gerek geçmiş zaman kipiyle ve gerekse de geniş ve gelecek zaman kipiyle, varlık âleminin kendini zikrettiğini buyuruyor:

“Göklerde ve yerde bulunan her şey Allah’ı tesbih etmektedir. 0, Aziz’dir, Hakim’dir.” (Hadid/1)

O halde, varlık âlemi devam ettiği müddetçe, her dem Allah’ı anma seferberliğindedir. Bu anış da aslında Rabb ‘inin tecellisinden mülhem olan varlığın kendi özünü aramasıdır. Rabb’ini aramasıdır. Bu bir seferberliktir.

Cenab-ı Hakk’ın “Ona ruhumdan üfledim…” dediği insan, bu mânâ ve hikmetten dolayı mahlukatın en şereflisi olmuştur.

Allah, mahlukat içinde insanı kendisi için seçmiştir.

Bütün varlıklar insanın hizmetine musahhar (itaat ettirilmiş) kılınmış, insan ise Allah için var olmuştur. O İlahî nefha ki, Hakk’ tan bir sırdır.

İnsanı izzetli ve şerefli kılan da budur. İnsanoğlu, bu cevheri ile devamlı Hakk’a yönelmek ister. Zira O’ndan gelmiştir. Dolayısıyla tekrar O’na, yani aslî vatanına dönecektir.

Ayet-i kerimenin beyanı budur:

“Biz Allah’tan geldik, tekrar O’na döneceğiz.”(Bakara/ 156)

Ayet-i kerime, bu büyük hakikati anlatmaktadır.

Bu âlemde (dünyada) beden kalıbı ve madde, Hakk’ı görmeye ve O’na kavuşmaya engeldir.

Ruh ise Hakkı arama ve o’na yönelme noktasında hasret yaşamaktadır. Bu hasret, bu koşuş bütün insanlar için ömür boyu süren bir arayışa vesile olmuştur. Her insan aramaktadır. Arayışta bütün insanlar ortaktırlar. Aranan ve istenen ise Hakk’tır.

Ancak arayış ve metotları farklı olduğundan insanların çoğu sapıtmakta, karanlık vadilere sürüklenmektedirler.

Üstelik arayış yolunda insanı şaşırtan pek çok engel vardır.

Allah’a ulaşmanın yolu ise, Cenab-ı Hakk’ı ibâdât u taatle anmak, yani zikretmek, O’na layık kul olmaktan geçer. Gerçek mânâda insanın arayışı ancak bununla son bulur. Kalbi itminana erer. Ayet-i kerimenin beyanı budur:

“Bunlar, iman edenler ve gönülleri Allah’ in zikriyle sükûnete erenlerdir. Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.”(Rad/28) (Prof. Dr. Haydar Baş / Dua ve Zikir/ 175-178)

Uğur Kepekçi

Önerilen Makale

Hakkımı helal etmiyorum

Türk siyasetinde işler, hiç olmadığı kadar farklı mecralarda seyrediyor. Bu süreç ve gelinen nokta sizlere …