Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu Aziz Atatürk hakkında ömrümüz boyunca makale yazsak konuşsak Onun vatanımıza, milletimize hayranlığını ve hizmetlerini anlatmaya takatimiz yetmez. Bu sebeple de milletimizin Atatürk’e sürekli minnet duyması gerekiyor.
Ama maalesef Yunan ve İngiliz ajanlarının etkisi altında kalan gafillerin Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e saygısızlık etmesine Onun manevi şahsını sorgulamasına müsaade edilmektedir. Bu da sevenlerinin yüreğini yaralamaktadır.
Kim ne derse desin bizler de Atatürk hakkında bildiğimiz ve öğrendiğimiz gerçekleri anlatmaya yazmaya devam edeceğiz.
Merhum Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızın kaleme aldığı Hoş Geldin Atatürk eserinden bir bilgi daha aktarmak istiyorum. Kitabı okuduğumda ben de ilk defa bu bilgiye ulaşmıştım. Bu sebeple bizi gerçek Atatürk’le buluşturan Haydar Baş Hocamızı ve Atatürk’ü minnet ve özlemle anıyorum.
Prof. Dr. Haydar Baş Hocamız kitabında konu ile alakalı şunları yazıyor:
“Siz, Mustafa Kemal’in bir mersiye yazdığını hiç duymuş muydunuz?
Hafız Yaşar anlatıyor:
“Atatürk hassastı. Bunu birçok vesileyle gördük. Bazı olaylar karşısında gözlerinin yaşardığına çok defa şahit olduk.
Atam, Ankara’dan İstanbul’a gelmişti. O günlerde, Edirne’deki merasim esnasında Şükrü Naili Paşa vefat etmişti. Bu haberi duyar duymaz çok üzüldüler. Bu üzüntü bütün saraya sirayet etmişti.
Bir matem havası esiyordu. O akşam beni yalnız olarak huzurlarına kabul ettiler. Saz filan istemiyorum’ dediler. Çok üzüntülüyüm bu akşam. Şükrü Naili Paşa seni de çok severdi. Yarın kabrinin başında bir Yasin oku.’
O akşam hep Şükrü Naili Paşa’nın meziyetlerinden bahsetti. Anlatırken sesi titriyordu.
Ertesi gün Beyazıt Camii’nde kılınan öğle namazından sonra muazzam bir cemaatle Edirnekapı Şehitliği’ne gidildi.
Yüksek sesle Yasin suresini okudum, Ata’mın emirlerini yerine getirdim.
O akşam sarayda huzurlarına girdiğim zaman dinî merasim hakkında izahat verdim.
‘Kabrin başında okuduğun gibi burada da Yasin suresini oku bakalım’ buyurdular. Süreyi yine gözleri yaşararak nihayetine kadar dinlediler. O akşam da saz heyetini istemediler ve erkenden yemeklerini getirttiler.
Ertesi sabah Yalova’ ya teşrif ettiler. Bir hafta sonra döndükleri zaman bu seferde huzurlarına çıktığımda çok üzüntülü idiler,
“Al kâğıt kalem, söylediklerimi not et diye emir buyurdular.
Hemen o anda söyledikleri şu sözleri tespit ettim:
‘Büyük Türk ordusu
Büyük bir kahramanını toprağa veriyor
Ulu Türk milleti
Değerli bir evladını toprağa veriyor
Toprak!
Bu değerliyi koynuna almaktan zevk mi duyuyorsun?
Bize dersin ki
Bu kıymetliniz bağrımda
Açacaktır kahraman çiçekleri
Sükûn buluruz
Ancak O zaman
Gözlerimizin yaşı
Seni sular.”
Dikte ettirdikleri bitince şu emri verdiler: ‘Simdi kütüphaneye gidiniz, bu güfteyi mersiye şeklinde besteleyip bana getiriniz’
Güfteyi pek kısa bir zamanda besteledim. Huzurlarında okudum, çok memnun ve mütehassis oldular. Birkaç defa tekrar ettirdikten sonra, ‘Bu mersiyeyi yarın Milli Müdafaa Müsteşarı Derviş Paşa’nın kabrine koyunuz emrini verdiler.
Ertesi gün Derviş Paşa’nın cenazesi büyük bir merasimle Maçka Mezarlığı’na götürüldü.
Merasim sırasında mersiyeyi segâh makamında okudum. Gözlerimizin yaşı toprağı suladı, ancak o zaman sükûn bulduk.” (Prof. Dr. Haydar Baş / Hoş Geldin Atatürk / Sayfa 611-613)