Bal tutan parmağını yalamalı mı?

Ecdadımız geçmişte savaş zamanı savaşmayı, barış zamanında da normal hayatını yaşamak, ekmek parasını kazanmak için mütevazı bir hayatı tercih etmişler.

Çok değerli dostum Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Ömer Eyercioğlu ile vatan savunması, özellikle de Antep savunmasını konuşuruz ara sıra… Anlattığı şeyler gerçekten beni hayretler içinde bırakır.

Sayın Eyercioğlu’nun dedesi Nakibul Eşref Arif Efendidir. Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu birinci mecliste görev alan Antep Mebusu Hafız Mehmet Şahin’in yeğenidir. Antep işgalinde henüz 16 yaşında bir delikanlı olan Arif, öğrencidir. Vatan savunmasında yer almış; zekâsı, cesareti ve gayreti göze çarpınca Özdemir Bey Onu postası olarak görevlendirmiştir. Bu sebeple, sayılamayacak kadar önemli görevler üslenmiştir.

Sayın Eyercioğlu da dedesinden duyduklarını ve nakledilenleri anlatıyor: “Evladım biz, varımızla yoğumuzla aç biilaç savaştık. Gün oldu yiyecek bir şey bulamadık; ağaç yapraklarını, ağaç kabuklarını yedik.  Aylarca cepheden evlerimize gelemedik. Düşmanla savaştık. Antep’i asla terk etmedik. Ama memlekette bugün adı eşraf olarak geçen niceleri Suriye’ye kaçtılar. Birçoğu düşmana bir tek kurşun bile atmadı. Nice adsız kahramanlar, fakir ve dindar halk; kadın, çocuk, demeden düşmana karşı koyduk. Antep kurtulunca, vatan savunmasında görev alanlara bir çağrı yapıldı: ‘Gelin size birkaç parça mal, madalya, mezar yeri ve maaş tahsis edeceğiz.’ Dediler. Mücadelede bulunan ve hak edenlerin bir kısmı yapılan teklifi kabul ettiler. Belki de hak ettikleri şeylere sahip oldular. Bir kısmımız yapılan teklifi kabul etmedik. Çünkü biz hiçbir karşılık beklemeden savaştık. ‘Bize Allah’ın rızası, vatanın ve milletin selameti yeter’ dedik. Ama bazıları da düşmana bir kurşun bile atmayan, savaşta Suriye’de olanlar kalktı geldiler. Bize tahsis edilmek istenen şeyleri onlar aldılar. Vatanın gerçek sahipleri nice adsız kahramanlar var ki onları ancak Yüce Allah bilmektedir.”

Milletimizin karakteri; barış zamanında hizmet ya da görev konusu söz konusu olunca, daha mütevazı davranırlardı. Mesela benim rahmetli dedem 55 sene mahalle muhtarlığı yaptı. Mahalle halkının her işine koşardı. Seçimlerde karşısına aday dahi çıkmazdı. Mahalle halkı “ Ahmet amca sen varken bize iş düşmez. Size karşı aday olmaktan hayâ ederiz” derlerdi.

O zaman muhtarlar para pul almıyordu, bu iş gönül işiydi. Şimdi mahalle muhtar adayları bile araba süslüyor, seçim bürosu açıyor, hediye dağıtıyor, birbiriyle kıyasıya mücadele veriyor. Bu ne sevgi aşk? Erişecek maddi manevi imkânlar insanı nelere sevk ediyor. Ah dünya, ah para, ah bal, (makam, maaş, imkân)sen nelere kadirsin?

Şimdi devir değişti. Millete hizmet müesseselerini kendine ve yandaşlarına hizmet sahasına çevirmek moda oldu. Devletin nimetlerinden yararlanmak “bal tutan parmağını yalar ”mantığına dönüştü.

Eskiden görev almayı kişiden çok halk talep ederdi. Şimdi aday olup da kabul görmeyen sözüm ona davasından vazgeçiyor. Dostlarına düşman kesiliyor. Hayrola, bir şeyleri (yaladığı bal parmağını) kaybetmenin üzüntüsünü mü yaşıyorlar acaba?

Yaklaşan belediye seçimlerinde gerek iktidar, gerek ana muhalefet, kendi devranını döndürmeye gayret edecek. Elbette amaçlarına ermek için sizlere sözde nice vaatlerle gelecekler.

Buna şunun için değindik. Sizi yönetmeye talip olanları seçerken, lütfen yalan ve basit vaatlere kanıp oylarınızı satmayın. Hak eden ve size hizmet edeceğine gerçekten inandığınız kimseleri destekleyin. Desteklediğiniz adayların kalitesi, size seçicilik kazandıracaktır. Geleceğe umut taşıyacaktır. Doğacak güzel günlere zemin olacaktır. Samimi ve güzel tercihleriniz belki de dua hükmünde olacak, bereket tecelli edecektir.

Uğur Kepekçi

5 Şubat 2019

Önerilen Makale

Hakkımı helal etmiyorum

Türk siyasetinde işler, hiç olmadığı kadar farklı mecralarda seyrediyor. Bu süreç ve gelinen nokta sizlere …