Barış Pınarı ve düşündürdükleri

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin şanlı ordusu, yıllardır beklenen terör örgütüne vurulacak darbe girişimine başladı. Rabbim, çıkılan bu yolda ordumuzu, askerimizi, bütün güvenlik mensuplarımızı; galip ve muzaffer eylesin. Kınalı kuzularımızın tırnağına bile zarar vermesin. Onlara tuzak kuranların tuzağını başına çevirsin. Âmin…

Ülkemizin selameti, milletimizin bekası için bu harekâtın yapılması kaçınılmaz bir hâl almıştır. Şimdi bu harekâtın nedenini konuşma, sorgulama zamanından çok; millet olarak bir ve beraber olma zamanıdır.

Bakınız değerli dostlarım, Suriye meselesinin başladığı günden bu yana Türkiye’nin yanlışları çoktur. Ama artık istesek de istemesek de bir savaşın içine girdik; başarılı olmak zorundayız.

Dış politikada omurgasız siyasetimizin bedelinin ağır olacağı hakkında çok yazdık, çok söyledik. Batılısıyla, doğulusuyla, sahte müttefiklerle dostluk kurmanın, onların aklıyla yola çıkmanın yanlış olduğunu; yazmaktan mürekkebimiz kurudu, söylemekten dilimizde tüy bitti.

Çok değerli ilim, fikir, mana ve siyaset adamı; Prof. Dr. Haydar Baş neler dedi, ne uyarılarda bulundu ama iktidar mensupları onun altın değerindeki sözlerini duymazdan gelerek mukadder sonuç olan Suriye batağına girdik. “Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete”

Ne uyarılar yapıldı:

“Suriye düşerse Türkiye düşer.”

“Esad Suriye’nin meşru lideridir, onsuz çözüm mümkün değildir.”

“Batılısıyla, doğulusuyla Suriye’de rol kapmaya çalışanların maksatları, çıkar kavgasında menfaat elde etmektir. Öyleyse Suriye meselesinde taraf olacaksak, Esad’ın tarafında olmalıyız. Esad, talan edilmek istenilen Suriye’nin lideridir; O yaptığı her işte devletinin milletinin çıkarına göre davranmaktadır.”

“Suriye bir bataklıktır, girersek çıkmanın imkânı yoktur. Başta ABD olmak üzere küresel güç odaklarının maksadı; bizi, komşumuz ve coğrafyamızla kavgaya tutuşturmaktır. Ona göre uyanık olmalıyız”

Ne yazık ki bu uyarılara kulak tıkandı. ABD’nin ve yanlış müttefiklerin ipi ile Suriye kuyusuna inildi. Ne zaman Barış Pınarı harekâtı başladı; maskeler düştü, “takke düştü, kel göründü”. Gördük ki Türk milletinin kendinden başka dostu yokmuş. Maalesef yapayalnız olduğumuzu anladık…

Bu hale bir günde düşmedik. Yürüdüğümüz yanlış yolların, girdiğimiz yanlış tünellerin sonu buraya çıktı. İktidar mensuplarının omurgasız siyaset anlayışı, milli menfaatinden çok, başkalarının oyununda aktör olma sevdası bizi bu hallere düşürdü. Dinler arası diyalog oyununda aktörlük ederek dini ve milli bütünlüğümüzü yaraladık. Medeniyetler ittifakında eş başkanlıkla dost, düşman; dinli, dinsiz çorba bir siyaset icat ettik. Sonunda kendimizi bir bataklıkta bulduk…

Bu konuda yazılacak, söylenecek şey çok ama maalesef ordumuz savaştadır. Sözün bittiği noktadayız. Bunları bahane ederek iktidarı yıpratmak hakkımız yoktur. Devlete, hükümete, sorumluluk sahiplerine, askerimize, güvenlik güçlerimize nasıl destek ve moral vermek gerekiyorsa onu yapmalıyız. Hesaplaşmayı, kâr, zarar hesabını sonraya bırakmalıyız.

Çözüm noktasında, umuyorum ki; başta Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan olmak üzere, Barış Pınarından barış akması için barış projesinin sahibi Prof. Dr. Haydar Baş’ın görüşlerinden istifade edin. Yoksa pınar akar, siz de bakar durursunuz. Bizden söylemesi. Vesselam

Uğur Kepekçi

Önerilen Makale

Hakkımı helal etmiyorum

Türk siyasetinde işler, hiç olmadığı kadar farklı mecralarda seyrediyor. Bu süreç ve gelinen nokta sizlere …