Elbette her sâlih amelin kendine göre güzel yönleri, üstün faziletleri de vardır. Cömertliğin de üst seviyede ve fazileti bolca olan çeşidi vardır. Cömertliğin en üstün derecesi de “isardır.”
İsar hakkında önemli bilgiler vardır. Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın Zekât eserinden bu önemli konu hakkında paylaşımlar yapacağız.
İsar, ihtiyacı olduğu halde cömertlik yapmak demektir. Mala ihtiyacı olduğu halde cömertlik yapmak nefse daha zor gelir.
Cömertlik hususunda isardan daha büyük bir derece yoktur.
İsar ahlakı Hz. Peygamber’in edebindendi. Hatta Allah Teâlâ buna azim (büyük) diye isim vererek şöyle buyurmuştur:
“Ve sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin.” (Kalem: 68/4)
Allah (c.c.) bir kutsi hadiste buyuruyor ki:
“Yalnız Benim için sevişen, Benim için toplanan, Benim hoşnutluğum için birbirini ziyâret eden ve Benim rızam için cömertlikte bulunanlar benim sevgime hak kazanmışlardır.”
Nitekim Allah Teâlâ, ashab-ı kiramı överek şöyle buyurmuştur:
“Daha önceden Medine’yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine göç edip gelenleri severler ve onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık hissetmezler. Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Haşr: 59/9).
Ensar’ın Muhacirlere karşı tutum ve davranışı, ayette belirtilen çerçeve içinde cereyan etmiş, kendileri muhtaç iken, başkalarının ihtiyacını giderme hasleti olan İsar Ensar’ da doruk noktasına ulaşmıştır.
Feda edilenlerin en üstünü ise candır. Resûlullah (s.a.v), Allah’ın emriyle Medine’ye hicret ettiğinde, Emirü’l-Mü’minîn Ali’yi çağırarak şöyle buyurdular: “Benim geceleri üzerime örtüp yattığım yeşil hazremi kumaşı üzerine örterek benim yatağıma yat.”
Hz. Ali de, Resulullah’ın evini saran müşriklerin yatakta yatanın Ali olduğunu anlamamaları için Hz. Peygamberin buyurduğu şekilde O’nun yatağına yattı. Böylece Resûlullah rahatça müşriklerin arasından sıyrılıp çıktı.
Yüce Allah, Hz. Cebrail ve Hz. Mikail’e, “Ben sizin aranızda kardeşlik tesis ettim. Şimdi birinizin ömrü diğerinden kesinlikle fazladır. Sizden hanginiz ömrünüzün çokluğunu, diğerine bağışlamaya hazırdır’?” buyurduğunda; arz ettiler ki: “Allah’ım, bu bir emir midir, yoksa ihtiyari midir?”
Allah Teâlâ, “ihtiyaridir” buyurdu.
Bunun üzerine onlardan hiçbirisi, kendi iradeleriyle ömürlerinin fazla olan süresini diğerine bağışlamaya razı olmadı.
Bu sırada Allah Teâlâ onlara şöyle hitap etti: “Ben velim olan Ali’yle, nebim olan Muhammed’ in arasında kardeşlik tesis ettim. Ali, kendi hayatını Peygambere feda etmeyi tercih ederek, canıyla O’nu korumak için onun yatağında yattı. Yeryüzüne inin; O nu, düşmanların şerrinden koruyun.”
Melekler hemen yere indiler. Hz. Cebrail, Hz. Ali’nin başucuna, Hz. Mikail ise ayakucuna oturdu. Ve Hz. Cebrail şöyle dedi: “Tebrikler olsun, tebrikler olsun sana ey Ebu Tâlib’ in oğlu! Allah seninle meleklerine karşı iftihar ediyor.”
Bu esnada Resûlullah’a şu ayet nâzil oldu:
İnsanlardan öylesi vardır ki, canını Allah’ın hoşnutluğunu elde etmek için satar, kendini feda eder. Allah kullarına karşı Rauf’tur, çok merhametlidir.” (Bakara: 2/207)
(Prof. Dr. Haydar Baş, Kur’an ve Sünnet Işığında Büyük İslam İlmihali Zekât, Ocak 2020, Sayfa 273-282).
Devam edecek)