Âlemlere Rahmet Hazreti Muhammed (s.a.a.) efendimiz bir hadislerinde;
“Bir kimse kendini, dinini, namusunu ve malını korurken öldürülürse şehittir” (Tirmizi, Diyat / 22)
“Vatan sevgisi imandandır” Peygamber buyruğunda; vatan sevgisiyle iman, birlikte zikredilmiştir. Uğrunda ölünen şeyin kıymeti, ölen kişiye de değer kazandırmıştır.
Şehitlik makamının Peygamberlikten sonra en yüksek makam olarak zikredilmesi bundandır. Milletler, kendi toprakları üzerinde dinlerini, dillerini, örf ve adetlerini koruyabilmeleri için mutlaka “vatan” edindikleri toprak parçalarına ve onu korumaya muhtaçtırlar.
Tarihte Müslüman Türk Milletini at sırtından indirmeyen, hep bu ideal olmuştur. Bu uğurda ölüm hiçbir zaman engel olmamıştır. Onu, inancı bu seviyeye getirmiştir. İnandığı Kur’an, ona bu konuda ufuk açmıştır, hedef koymuştur, müjde vermiştir:
“Allah yolunda öldürülenleri, ölüler sanma. Hayır, (onlar) diridirler. Rableri katında rızıklanmaktadırlar. Allah’ın keremiyle kendilerine verdiklerinden sevinçli olarak, arkalarında henüz (şehit olup) kendilerine yetişemeyenlere de korku olmadığı, onların da üzüntüye uğramayacakları müjdesiyle sevinmektedirler. Allah’ın nimeti ve keremiyle ve Allah’ın müminlerin ecrini zayi etmeyeceği müjdesiyle sevinirler” (Âl-i İmran / 169, 170, 171)
Peygamberimiz (s.a.a.) şehitlik mertebesinin önemini bir başka hadisi şerifte haber vererek, önümüze bir hedef koymuştur.
“Muhammed’in nefsi, elinin kudretinde olan Allah’a yemin ederim ki, Allah yolunda savaşmak ve öldürülmek, sonra savaşmak ve yine öldürülmek, sonra yine savaşmak ve öldürülmek isterdim” (Buhâri, İman, 26; Müslim, İmâre,103,107; Neseî, Cihad, 37).
Prof. Dr. Haydar Baş Hocamız “Milli bütünlüğümüz dini bütünlüğümüzdür, dini bütünlüğümüz milli bütünlüğümüzdür” tespitinde bulunurken; aziz milletimizin tarihteki başarılarının sırrına dikkat çekmek istemiştir. Bakınız mili ve dini bütünlüğümüzü türlü oyunlarla bozdular. Misakı Milli sınırlarımız içinde bile rahat yaşayamaz olduk.
Vatan olarak yaşadığımız topraklarımızın üzerindeki kurumlarımız birer birer satışa sunuldu. Millet olarak sadece seyrediyoruz. Hem de daha dün bu topraklarımız üzerinde mücadele verip silah zoruyla çıkardığımız, ülkelere satarak!
Bu gafletten ne zaman uyanılacak, bu gidişe ne zaman dur denilecektir? Milletimiz mutlaka bu oyunları bozmalıdır. Gerekli kamuoyu oluşturulmalıdır. Demokratik yollarla hükümet uyarılmalı, uyanmıyorsa değişmelidir.
Vatan Şairimiz Mehmet Akif Ersoy, yıllar önce bu tehlikeleri görerek milletimizi uyarmıştı;
“Bastığın yerleri “Toprak” diyerek geçme tanı! Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı. Sen şehit oğlusun, incitme yazıktır atanı; Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı.”
Sevgi ile iman birbirini tamamlayan unsur olarak değer bulmuştur. Sevginin şiddeti ve derecesi bir yerde imanın şiddeti ile doğru orantıdır.
Çanakkale en güzel örnektir. “Türk milleti bir iki karış ötede ölüm kusan silahların üzerine, biraz sonra öleceğini bile bile, dualar okuyarak ve koşarak gitmiştir.” Tespiti bunun delilidir.
Böyle bir hadise, ancak imanla tarif edilebilir. Bu şuurla vatanına sahip çıkan bir nesil istiyorsak, Çanakkale’deki o ruhu tekrar canlandırmamız lazımdır.
Küresel güçler ve yerli yabancı şer odakları, işbirlikçiler, milletimiz arasına nifak soktular. Kardeşi kardeşe düşman ettiler. Aç bırakarak, yoksul koyarak, ötekileştirerek, vatan sevgisini zedelediler. Sözde dindarlar, sözde milliyetçiler, menfaatleri uğruna vatan sevgisini yok etmeye çalıştılar.
Netice meydandadır. Ülkemizde tehlike çanları çalmaktadır. Ama çare uzakta değildir. Dün büyük bir coşkuyla kutladığımız Cumhuriyetimize sahip çıkmak ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bize emanet ettiği Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni onun hedefleri doğrultusunda koruma ve kollamaktır.
Bunu yapacak bir tek siyasi irade, kabul etseniz de etmeseniz de Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) kadroları ve genç lider Av. Hüseyin Baş’tır. Bu sebeple herkesi saflarımıza göreve çağırıyoruz. Gün bugündür yarın çok geç olacak. Bizden hatırlatması.