İnsanımız tarihte olmadığı kadar gergin, olmadığı kadar öfkeli ve kavgalı bir dönem yaşamaktadır. Gerek medyaya yansıyan haberler, gerek sosyal hayatta yaşadığımız olaylar, bizi karamsarlığa sevk etmektedir.
Tarihte gittiği her yere medeniyet götüren, güzel ahlak numunesi nesiller yetiştiren, merhamet timsali bir milletten böyle bir nesil yetişeceğini söyleseler kimse inanmazdı. Ama maalesef hiç kimsenin birbirinden emin olmadığı hallere düştük.
Hâlbuki Âlemlere Rahmet Hazreti Muhammed (s.a.a.) ikili ilişkilerde temel teşkil eden komşuluk hakkında şiddetli uyarılarda bulunmuştur.
“Komşusu, zararından emin olmayan kimse cennete giremez.” (Buhari, Edeb 29; Müslim, İman 73)
“Cebrail (a.s) durmadan bana komşuya iyilik etmeyi tavsiye ederdi. Bu sıkı tavsiyeden, komşuyu komşuya mirasçı kılacağını zannettim” (Buhârî, Edeb, 28)
Komşuluk ilişkilerinden tutun, ikili ilişkiye girdiğiniz hemen herkesin şerrinden korunmaya çalışarak bir hayat sürmek ne kadar üzücü değil mi? Bir eşya alırken acaba beni ne kadar aldatacak? Yanına yaklaşan bir dostun borç alıp seni ne kadar dolandıracak? Sana el avuç açmış ihtiyaç sahibi biri acaba yalan mı söylüyor; acaba beni dolandırmak mı istiyor diye düşünmek ne kadar üzücü değil mi?
Dolmuşta elin cebinin üstünde aman bir şeyimi çalmasınlar diye korkarak yolculuk etmek ne kadar üzücü değil mi? İbadet etmek için camiye giren birinin acaba ayakkabım çalınır mı şüphesiyle namaz kılması ne kadar üzücü değil mi?
Bir banka ya da bir firma karınca yazısı gibi okunması mümkün olmayan evraklar imzalatırken acaba ne kadar dolandırıldım, ya da ilerde başıma ne belalar açılacak diye endişelenmek ne kadar üzücü değil mi?
Sadece bunlar mı? Bir de şiddet boyutu var ki; haklı haksız birine bir söz söyle yiğitsen… Elinde, cebinde, belinde ne varsa onunla saldırıyor karşısındakine…
Evimin önüne park etme mi dedin? Silahlar çekiliyor, ölümler yaralanmalar… Trafikte birine söz mü söyledin? İniyor arabadan, çekiyor sopayı, ya da ağza alınmayan küfürler savuruyor. Trafik magandaları ayrı bir dert… Erkeksen karşı koy, ya ölürsün ya da dayak yersin. Yaşama zevki kalır mı; huzur, bereket, mutluluk, olur mu bu toplumda?
Kimse suçu üstüne almıyor ama bir sıkıntı var. Milletin geleceğinden umudunu kestiği, borç ve geçim sıkıntısının yansımaları olarak evlerde, sokaklarda herkes mutsuz, öfkeli, herkes gergin, çatacak boşalacak kavga edecek yer arıyor sanki…
Milletin hali hal değilse, devlet bir çözüm bulmak zorundadır. İktidar sahipleri, akademisyenler, aklı yetenler, çözüm makamında olanlar; elinizi çabuk tutun, çıldırıyoruz galiba!
Uğur Kepekçi
24 Eylül 2019