Eleştiriler alırım bazen: “Her makalende her sözünde her nasihatinde; illa yolun ya başında ya ortasında ya sonunda mutlaka Prof. Dr. Haydar Baş’tan bahsediyorsun” diye…
Doğduğum ve sevdiğim şehir Kilis’tir. Kilisliyim ama Kilis’i bana sevdiren, “Ben Kilisliyim” diyen Prof. Dr. Haydar Baş’tır.
Zahir ilmini kendine düstur edinenler işin nefis terbiyesi boyutunu da pek anlayamazlar. Tasavvufla alakalı ciltler dolusu kitap da okusalar…
Bir gönül adamına yar olmadıkça, nefisini ayaklar altına alıp O’na bende olmayınca…
Bir adama doğduğu şehri dahi sevdiren, ona Yunus’u, Mevlana’yı, Hacı Bektaş’ı, Kilis’in toprak atında yatan sahabelerini, evliyalarını sevdiren. “Şu Kilis var ya! Ben buraya gelince kendimi evimde hissediyorum. Şunu bilin ki Kilis’in yer altı üstünden daha zengindir.” Deyip ta Karadeniz’den kalkıp Kilis’e sık sık ziyarete gelen bu eşsiz değeri, ben nasıl sevmem nasıl saygı duyup hürmet etmem?
Her fert kendine hayırlı bir şey öğreten kimseye minnet duymalıdır.
Çocukluğumu, gençliğimi bilen bilir. Beni topluma kazandıran; demir iken tavlayan şekil verip değerli kılan Odur.
İlim şehrinin kapısı olan Hz. Ali (a.s.) “Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum” buyurarak, ilme ve öğretene duyulması gereken saygıyı işaret etmiştir.
Peki bana sadece bir harf değil hayatı, yaratılış gayemi, nefsimin tuzaklarını, şeytanın oyuncaklarını gösteren; dinime ve milletime hizmeti öğreten birine ben nasıl hayranlık duymam. Ben nasıl ondan bahsetmem. Gel gör ki büyükler ne güzel demiş: “Görene, köre ne?”
Bir de işin nefis terbiyesiyle alakası vardır. Kişinin kendine ait olan tespit ve görüşlerini beyanında şeytanın tuzağına düşebilir. Benlik ona galebe çalıp, gönül ilminin hırsızı yapar. O da maneviyatta sana şifa değil zehir olur. Çok kişinin kemale ermesine engel sebep de budur.
Evliyanın büyüklerinden Niyazi Mısri Hazretlerinin “çekilirsen aradan geriye kalır yaradan” ifadesi nefsin tuzağını işaret eder.
“Yardana kavuşmak O’nu tanımak istiyorsan nefsini aradan çekmen lazım!” Haykırışı O’nun, arayış içinde olanlara yol göstermesidir.
Hem de öyle değil mi? Benlikten kurtulamayan ikilikten de kurtulamaz. İstenen “1”i bulmaktır. “1’i” bulacaksın, yanında yer alacaksın ki sıfır hükmünde kalmaktan kurtulup değer kazanacaksın.
Baştaki “1” sayesinde on olursun, yüz olursun, bin olursun, milyon olursun.
Değer üstüne değer olursun…
Damla iken göl olursun…
Göl iken derya deniz olursun…
Deniz olur ummana karışır umman olursun…
İşte sıfır iken değer bulduğum “1”dir Prof. Dr. Haydar Baş. Umarım anlarsınız maksadımızı…
Prof. Dr. Haydar Baş, hayatını kaybetti. Ama biz değer bulduğumuz Çağın Bilgesinin bilim deryasının ummanında kalmaya devam edeceğiz. Damla olup gönlünüze damlamaya, size onun şifalı bilgilerini aktarmaya devam edeceğiz.
O’nun fikirleri sancağımız olacak. O’nun sancağını burçlara dikip hem arzusunu yerine getireceğiz hem dünyamızı hem de ahiretimizi kazanmaya bakacağız. İnşallah…
Uğur Kepekçi