Değişimin kodları

İnsan hayatında en zor iş değişimdir. Değişimin ne kadar zor bir eylem olduğunu dile getiren birkaç söz paylaşalım öncelikle:

“İnsanın bir ahlakını değiştirmek, bir dağı yerinden söküp başka yere taşımak kadar zordur.” (İmam Cafer).

“Ön yargıyı yok etmek, atomu parçalamaktan daha zordur.” (Albert Einstein).

Gerçekten de insanın geçmişten gelen bilgi birikimi o insanın beyninde bir yer teşkil eder ve yerleşik bir hal alırsa; o düşünce ister doğru ister yanlış olsun değiştirmek çok zordur.

İnsanın değişimi sağlayabilmesi için yaratılıştan gelen özelliklerini bilmek de lazımdır. İşte bu yüzden de makalemizin başlığını “Değişimin kodları” diye adlandırdık.

Değişim vardır, ama bunun da belli kuralları daha farklı bir ifadeyle kodları vardır.

Değişimin kodları hakkında bir düşünceyi James J. Mapes’in tespitleriyle açıklamaya çalışacağız:

“Değişimle ilgili gerçek şu ki ister olumlu ister olumsuz olsun beraberinde kaybı da getirecektir. Tüm değişimler bir şeyden vazgeçmeyi gerektirir. Kayıplardan korkar ve değişime karşı koyarız. Kayıp tehlikesinin bize meydan okuması yeterince zordur. Ancak buna ek olarak vücutlarımızın ve beyinlerimizin aynı şeye bağlı kalma eğilimi de vardır. Aşina olduğumuz sınırların dışına çıkarsak kendini koruma mekanizması olası tehlikelere karşı alarma geçer ve bizi “normalliğe” geri getirir. Vücut ısımız ve kan şekeri seviyemiz kendini ayarlayan ve koruyan bu sistemin en başta gelen örnekleridir.” (Kuantum düşünce yöntemi/ sayfa 75)

Demek ki değişime direniş, aslında sosyolojik ve psikolojik cepheleri olan bir eylemdir. Çoğu insanın, yanlışı gördüğü halde değişimden uzak durması, beynindeki korkulardandır.

Var olan mevcut durumun değişmesi için tetikleyici bazı unsurlara ihtiyaç vardır. O da “acı” duymaktır. Yani rahatsızlık hissetmek, değişimin kodlarını beyinde harekete geçirir.

Kur’an’da Rad suresi 11. ayeti kerimesinde: “…Bir toplum kendilerindeki özellikleri değiştirinceye kadar Allah, onlarda bulunanı değiştirmez…” Buyurulmakla değişim için ilk eylemin, insanın kendinde başlaması işaret edilir.

Bu değişime olan ihtiyacı psikolojik olarak tetikleyecek unsurun da “acı” olduğunu yine James J. Mapes’in tespitleriyle izaha çalışalım:

“Acı, olduğumuz yerden olmak istediğimiz yere ilerlerken yaşadığımız sürecin bir parçasıdır. Bir adam evinin ön kapısını açar ve içeri girmesiyle birlikte ayağı gevşek bir tahtaya çarpar. Her ne kadar bir şeyler yapması gerektiğini düşünse de harekete geçmez. Ertesi gün yine kapıdan içeri girer ve aynı gevşek tahtaya takılıp yere düşer ve dizini incitir. “Buraya kadar!” diye homurdanır. “Birisi gerçekten yaralanmadan tahtayı tamir edeceğim,” der. Ancak işlerine dalar ve tamir etmeyi unutur. Bir sonraki gün içeri girer, tahtaya takılır ve düşüp kolunu kırar. Böylece sonunda tahtayı tamir etmesi için birini kiralar.” (Sayfa:82)

Şimdi sosyal hayata, günümüze dönecek olursak, toplumda değişimin ayak sesleri gelmeye başlamıştır.  Çünkü acının şiddeti artmıştır.

Toplumun her kesimi yoksulluğun, pahalılığın, adaletsizliklerin, haksızlıkların acısını hissetmeye başladılar. Değişimin kodlarını harekete geçirecek “acı” her kesimde hissedilmektedir. Değişim olacak, ama nasıl?

Değişimin dengelerini gençlerin oluşturmasının gerekliliği üzerinde sıklıkla duran Bağımsız Türkiye Partisi Lideri Av. Hüseyin Baş’ın yaptığı; “Gençliğin geleceğini gençler oluşturmalıdır.” Çağrısı, sıradan bir çağrı değildir.

Değişimin kodları Prof. Dr. Haydar Baş’ın “Milli Ekonomi Modeli” ve “Sosyal Devlet Milli Devlet” projelerindedir. Toplumun her kesimini özellikle de gençliği ilgilendiren problemlerin çözümü bu projelerdedir.

Çağrımız şudur; “Değişimin sancıları başlamıştır. Değişimde doğru bir seçim yapmadıkça, acılardan kurtulmak da mümkün olmayacaktır.”

Önerilen Makale

Hakkımı helal etmiyorum

Türk siyasetinde işler, hiç olmadığı kadar farklı mecralarda seyrediyor. Bu süreç ve gelinen nokta sizlere …