DİRİLERİNİ DÖVMÜŞLER, ÖLÜLERİNİ SEVMİŞLER!
İnsanlık tarihini inceleyince toplumların sosyolojik yapısının ilginç kodlarına rastlıyoruz. Müjdeci ve örnek insanlara takınılan tavır ve genel mantık: Dirilerini dövmüşler, ölülerini sevmişler!
İlk peygamber Hz. Adem’le başlayan insanlık serüveninde Peygamberler ve çağın hidayet rehberlerinin; yaşadıkları toplumda dışlandıklarını, taşlandıklarını, kıymetlerinin bilinmediğini görüyoruz.
Bazı gerçekler var ki öğrendikçe, çağının kutlu insanlarına, kendi çağdaşlarının yaptığı çileleri öğrenince insanın aklı almıyor…
Üzerinde büyük büyük kubbeler çatılan önemli şahsiyetlerin, hidayet rehberlerinin hayattayken en çok çileyi kendi toplumundan, kendi çağdaşlarından çektiğini görürsünüz.
Yeni nesil bunları bilmediği için hidayet rehberleri hakkında büyüklerinden duyduğu kerametlerinden, topluma sağladığı iyiliklerinden, mana âlemindeki yüce makamlarından nasibi oranınca haberdar olurlar…
Bir kapı aralayıp birlikte tefekkür edelim:
Ben Peygamberlerin hak dostlarının hem dirisinden hem ölüsünden hem manasından hem mezarından, istifade edilebileceğine inanan biriyim.
Ama maalesef insanlar her şeyde ölçüyü kaybettiği gibi hak dostlarının dirisinden de ölüsünden de istifade etmesini bilmekte pek cahildir.
Ya inkâr ya da gereğinden fazla ulûhiyet…
Makamı yüce olan gerçek hak dostlarına, hidayet rehberlerine selam olsun.
Bütün peygamberler çağdaşları tarafından en büyük çilelere uğratılmış, birçoğu ya kovulmuş ya taşlanmış ya şehit edilmiştir.
Âlemlere Rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammed en çok çileyi kendi ümmetinden çekmiştir. Gerçek kaynaklara ulaşmaktan korkmayanlar araştırsın. Hz. Muhammed en büyük çileleri ömrünün son 4-5 yılında Medineli Müslümanlardan çekmiştir.
Uhud savaşına bakın, Hendek savaşına bakın, Hudeybiye barış anlaşmasına bakın, Cirane hadisesine bakın; Cuma suresinin iniş sebebine bakın, Peygamberin sözünü dinlemeyip savaşa gitmeyen, emanetine sahip çıkmayan, ona tuzak kuran, sözde ashaplarıdır.
Hz. Muhammed ruhunu Allah’a teslim ettiğinde cenazesi meydandayken hilafet derdine düşenler, Hz. Ali’nin velayetini gasp edenler, kızı Fatma’nın elinden malını alanlar. Peygamber torunlarını katledenler; Allah’ın lanetine uğradığı açık beyan meydanda olan; cehaletten ve kör inadınız yüzünden rahmetle andığınız (utanmadan sıkılmadan (r.a.) radiyallahu anhum) dediğiniz sözde ashaplardır.
Hz. Fatıma anamız vefat edince ümmete olan kırgınlığı yüzünden “Kimse benim cenazemde bulunmasın kimse benim mezarımı bilmesin” diye vasiyetine sebep olanlar Hz. Muhammed’in davasına ihanet eden sözde ashaplardır.
Hz. Mevlâna en çok çileyi Konya’da çekmiştir. Hz. Mevlâ’nın Şeyhi Şems’i öldürüp kuyuya çağdaşları atmıştır.
Ve bu Çağın Bilgesi, Milli ve Dini Bütünlüğün simgesi; Milli Ekonomi Modeli ve Sosyal Devlet Milli Devlet projesiyle sizi açlıktan sefaletten kurtarmak için çabasına rağmen; Tevhidin merkezi Ehl-i Beyt’tir deyip, İslam’ı doğru anlamanız için önünüze binlerce sayfalık eserler koymasına rağmen; Maalesef Prof. Dr. Haydar Baş’a en çok içinden çıktığı memleketi ve milleti eziyet etmiştir.
Onun engin fikirlerinden istifade etmek dururken saçma sapan anlayış, kör inat ve basiretsizlik yüzünden O’nu mahkeme mahkeme süründürenler oldu. Adeta yaşadığı hayatı ona zindan ettiler.
Ama Allah Onu her türlü kötü niyetlere rağmen, atılan iftiralardan, kurulan tuzaklardan, isnat edilen suçlardan berat ettirdi. Berat gecesi de beratını verdi ve aramızdan aldı.
Onu anlamadınız! O size kırgın gitti. Vay hakkında tuzak kuranların haline! Bu dünyanın mahkemesi geçicidir. Yarın huzur mahşerde Allah tekrar mahkeme kuracak. O zaman savunmalarınızı hazırlayın! Neden O’na tuzaklar kuruduğunuzu Allah size soracaktır!
Onu anlamayanlara biz düşmanlık etmeyeceğiz; Onun çağlara vermek istediği mesajını son nefesimize kadar aktarmaya devam edeceğiz.
Ancak yarın huzuru mahşerde biz de O’na yapılan her türlü zulme şahit olduğumuz için “Evet ya Rabbi biz de o çağda yaşadık ve O’na yapılan zulümleri gördük, gece gündüz feryat ettiğini duyduk. Beraber gayret ettik. Arafat’ta, “Bu millet beni anlamıyor Ya Rabbi bunlara hidayet et, düştüğü tuzaklardan bunları kurtar Ya Rabbi” diye vallahi billahi 3-4 saat aralıksız ağlayıp yalvardığına şahidim.
Ama Türk milleti basit hesaplar peşinde koşmaktan esas manayı kaçırdı…
Müjdeler olsun O’nu hayatta iken anlayanlara! Selam olsun gönül dostlarımıza!
Siz öldü bilin isterseniz O’nu. Ömrünü Allah’a adamış dava adamları sadece aranızdan ayrılır. Ruhları ölmez. Zaman geçtikçe anlayacak ah edeceksiniz ama. Allah ahirette O’nu sizden, sizi O’ndan soracak. Dilleriniz susacak azalarınız konuşacak. Ölelim de görelim…
Uğur Kepekçi
İCMAL DERGİSİ/MAYIS 2020