“Kullarım sana benden sorarlar. De ki: Ben onlara yakınım. Dua ettiklerinde dualarına karşılık veririm. Onlar bana dua etsinler, benden istesinler, bana inanıp güvensinler. Böylece doğru yola erişirler.” (Bakara, 2/186).
Dua konusunda çoğu kimselerin kafasını kurcalayan sorular vardır. Kimileri “dua ettim de kabul olmadı” diye serzenişte bulunur. Kimileri de duayı bir ibadet olarak düşünür kabul olup olmamasını dikkate almaz. Kimilerinin farklı farklı görüşleri vardır. Biz de bu konuda birkaç eserden uzman görüşüne başvurduk.
Aslında duanın kabulü konusunda peygamberimiz bizlere önemli ipuçları vermiştir:
“Biriniz dua ettiği zaman, Allah’a hamd-u sena ile başlasın; sonra Peygamberine selatü selam getirsin. Bundan sonra da dilediği duayı yapsın.”
İbn-i Mesud (r.a.)’ dan rivayet ediliyor:
“Biriniz Allah’tan bir şey dilemek istediği zaman O’na layık olduğu şekilde hamd-u sena ederek başlasın. Sonra Peygamber’e salât-u selâm getirsin. Sonra dilekte bulunsun. Böylece yapılan dua kabul olmaya daha layıktır.”
İbn-i Ata diyor ki, “Duanın ana unsurları, kanatları, sebepleri ve vakitleri vardır. Ana unsurları tam olursa dua güçlü olur. Kanatları yerine gelirse uçar. Vakitlerine denk gelirse kabul olur. Eğer sebepleri tam olursa dileğin yerine gelir. Ana esasları; kalp huzuru, hassasiyet, samimiyet, yakarış ve sebeplerden ümidi keserek kalbin tamamen Allah’a bağlanmasıdır. Duanın kanatları sadakat ve dürüstlüktür. Duanın zamanları seher vakitleridir. Duanın kabul olmasının sebepleri de Peygamber’e salât-u selâm getirmektir.” (Kadı İyaz / Şifa-i Şerif/ Sayfa 349-350)
Salavat konusunda da dikkat edilmesi istenen bazı hususlar vardır ki o da eksik salavattan kaçınılmasıdır.
Peygamberimiz salavat konusunda bazı sahabelerin Ehl-i Beyt’e salavat getirmediğini duyunca da; “Bana eksik salâvat getirmeyin” buyurdu “Ey Peygamber, eksik salâvat nedir?” diye sorulunca da “Allahumme salli alâ Muhammed, deyip susmanızdır; Allah kâmildir ve kâmil olmayan bir şeyi kabul etmez.” (Sahih-i Buharî, c.4, s.118).
Peygamberimizin istediği salâvat, kendisiyle birlikte Ehl-i Beyt‘ine de salât ve selamdır. En kısa olan eksiksiz salavat “Allahumme salli alâ Muhammedin alâ âli Muhammed”dir.
Sahabeler, “Şüphe yok ki Allah ve melekleri, Peygamber’e salâvat getirir; ey inanlar, siz de ona salâvat getirin, tam bir teslimiyetle selam verin.” Ahzab Suresi 56. ayeti nazil olduğunda Peygamber’in yanına gelerek, “Sana nasıl salât ve selam etmemiz gerektiğini bilmiyoruz, bunu bize göster” dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz şöyle buyurdu: “Allahumme salli alâ Muhammed ve alâ âli Muhammed, kemâ salleyte alâ İbrahim ve alâ âli İbrahim, inneke hamîdun mecîd.”
Bu bilgiler ışığında dua ederken Allah’ın sevdiği ve seçtiği Peygamberine ve Ehl-i Beytine salavat getirmeyi dikkate almak gerektiğidir. Biz üzerimize düşen görevleri yerine getirip duanın kabulünü yüce Allah’a bırakmamız lazımdır.
Bize göre kabul edilmediğini zannettiğimiz duanın bizim için daha hayırlı olabileceğini de dikkate almamız işin bir başka sırıdır. Vesselam…