Dünyanın hemen her yerinde halk hareketleri; kargaşa, kan, gözyaşı, çatışmalar aldı başını gidiyor. Allah ülkemizi bu gibi durumlardan muhafaza eylesin. Devlet millet birlikteliğimizi bozmasın, fitne çıkartmak isteyenlere de fırsat vermesin.
Dünyada cereyan eden olaylardan habersiz ve ilgisiz kalmak diye bir lüksümüz yoktur. Gerekli dersler çıkartılmazsa, genel insan haklarına bakılmaz, olaylar iyi okunmazsa, istesek de istemesek de birileri bizi de bu tip kargaşaların içine çekmeye çalışacaktır.
Tarihte bunun örnekleri çoktur. Yıkılan Türk devletlerinin mazisine bakıldığında, her zaman dış güçlerin içimizde işbirlikçiler bulduğunu; cephe savaşlarından çok iç kargaşalara yenik düştüğümüzü asla gözden kaçırmamalıyız.
En yakın tarihimizde yaşadığımız FETÖ meselesine bu mantıkla bakmak zorundayız. Şayet başarılı olsalardı, ne devlet ne millet diye bir unsur kalmayacaktı. Çok şükür milli birlik ve dayanışma ruhumuz, bu büyük tehlikeyi bertaraf etmesini bildi.
Halkın isteklerine duyarsız kalınamaz
Elbette bir yerde halk sokaklara çıkmışsa ve meydanlarda bir şeyler talep ediyorsa; devlet bu halk hareketleri karşısından ilgisiz kalmamalıdır. Gerek halk hareketi içinde yer alanlar, gerekse devlet yetkilileri; mutlaka ortak bir zeminde anlaşmanın yolunu bulmalı, en azından birbirini açık yüreklilikle dinlemelidir.
Devletleri idare etmeye talip olanlar, halklarının sorunlarını bilerek ve onlara çözüm üretmek adına yönetmeye talip olmaktadırlar. O zaman halkın sorunlarına, insanca yaşamak istek ve arzularına karşı duyarsız kalmak diye bir lüksleri yoktur. Ya çözecek ya da gidecekler. Başta küçük gibi görünen sorunlar tedbir alınmaz büyürse zaman geçtikçe sorunlar büyüyecek çözümü de zorlaşacaktır.
İster insan olsun, ister hayvan olsun, canlı karakterini inceleyin göreceksiniz ki; istek önce duygu ile başlar, sonra söze dökülür, sözden sonra eyleme dökülür.
Son zamanlara insanların isek ve arzuları idareciler tarafından dinlenmemeye başlandı. İdareciler kendi saltanatını sürdürmek için daha katı ve duyarsız olmayı tercih etmeye başladılar. Önceki idareciler de bunlardan farklı değildi ancak iletişim ve sosyal dayanışma bu kadar etkili değildi. Eskiden yapılan yanlışlar bir bölgede saklanabiliyordu. Şimdi dünyanın bir ucunda küçücük bir olay ya da eylem bir anda dünyayı sarabiliyor. Dünya bir anda her şeyden haberdar olabiliyor.
Böyle bir ortam iki şeyi beraberinde getiriyor. Halk bir anda sosyal medya yoluyla örgütlenebiliyor. Bu arada dış güçlerin ajan faaliyetleri devreye girme fırsatı buluyor.
Başlangıçta masum isteklerle başlayan hak arama ve meydan eylemleri, provoke edilerek şiddet eylemlerine dönüşebilmektedir. Halk şiddete başvurunca, devlette şiddete başvuruyor. Neticede hem devlet, hem millet zarar görüyor.
O ülke toprakları üzerinde dış güçlerin vekâlet savaşına dönüşüyor. İşgalciler bir şekilde o topraklara çöreklenip yer altı ve yer üstü kaynaklarını talan ediyor. Yapılan yanlışlar neticesinde de hem millet, hem devlet perişan oluyor, asırlık medeniyetler çöküyor.
Evet, dünyada halklar sokakta hak arıyor. Beceriksiz idareciler adaletten şaşıyor. Halkının dertlerine çare bulamayınca halk meydana çıkıyor. Meydanlar ve sokaklarda da fitne ortalığı kasıp kavurunca her yer yanıp kül oluyor.
Toplumsal sorunların çözümü var
Elbette ölümden başka her derdin bir çaresi vardır. Önemli olan derdin doğru tespiti ve çarenin uygulanabilmesidir. Her derdi tespit ve tedavi etmek üzere doktor ve çare vardır. Ancak hangi doktor, derdin tespiti ve hangi tedavi uygulanmalı? Bunun kararı ve uygulaması olmadan çareye ulaşılmaz.
Hasta olan biri, hasta halde kalsa, tedaviyi reddetse iyileşemez. Hasta uygun olan doktora gitmese, tespit yapılamaz. Tespit yapılsa ilaç kullanılmasa, hasta yine iyileşemez. Tedavide iyileşme süreci bitene kadar süreklilik arz etmese, yine istenilen netice elde edilemez.
Halkın istekleri de buna benzer. Her insan, insanca yaşamak ve adaletle yönetilmek ister. İhtiyaçlarının varlıklı bir babanın evladına baktığı gibi karşılanmasını ister. Babasının gölgesini hep üzerinde, desteğini arkasında görmek ister.
Genelde bütün insanlar bu arzu içindedir. Bunun içindir ki Prof. Dr. Haydar Baş “baba devlet” tanımını sıklıkla kullanır. Çünkü insan, bu arzusunu önce duygu olarak dillendirir, sonra söze döker, dinlenmediğini anlayınca eyleme geçer…
Akıllı ve çözümü olan idareciler halkının duygularını okumasını bilmelidir. Söze bile dökülmeden, kargaşa çıkmadan onun ihtiyaçlarını karşılamalıdır. Bu bir güvenlik sorunudur. Büyük yangınlar, küçük kıvılcımlardan çıkar. Asırlık koca ağaçlar, içine düşen küçücük bir kurdun kemirmesiyle yıkılırlar. Bu sebeple tedbir baştan alınmalıdır…
Çözüm Milli Ekonomi Modelindedir
Fikir, gönül ve siyaset adamı Prof. Dr. Haydar Baş, “Milli Ekonomi Modeli” ve “Sosyal Devlet Milli Devlet” projelerini, milletleri ve devletleri bu hale düşmekten korumak için yazdı. Açın bakın yazdığı eserlere, izleyin modelin uygulandığı devletlerin ve halkların hallerini göreceksiniz.
Dünyanın her yerinde halklar bu tehlikeyle karşı karşıyadır. Sanmayın bugünkü yanan yerlerde kalacak bu ateş… İhtiyacı insanca karşılanmayan halklar, fırsat buldukça meydanlara çıkacak. Hak arayacak, birbirinin elindekine göz dikecek. Kaynaklar sınırlı zannetmeye devam ettikçe de bu paylaşım kavgaları artarak devam edecek.
Prof. Dr. Haydar Baş senelerdir haykırıyor: “Ey insanlar, dünyadaki kaynaklar sınırsızdır. Sınırlı olan sizin ihtiyaçlarınızdır. Herkese yeter miktarda kaynak vardır. Kıyamete kadar herkese yeter. Ben bunun ilmini biliyorum. Gelin benim sesime kulak verin, bana destek çıkın; sadece sizi değil, dünyayı kurtarayım.”
Dünyanın ateşini söndürmek isteyenler, devletinin ve milletinin akıbetinin hayra dönmesini isteyenler, insanca yaşamanın zevkine varmak isteyenler; Prof. Dr. Haydar Baş’a inanmak ve destek vermek zorundadır. Aksi halde yokluk, yoksulluk ve adaletsizlik ateşi, dünyayı sarmaya devam edecek; yanıp kül olacaktır.
Uğur Kepekçi