Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın ısrarla “Tevhidin Merkezi Ehl-i Beyt’tir” vurgusu yapması İslam dininin gerçek manada anlaşılması ve yaşanması için doğru yolun tarifi hükmündedir.
Yaşadığımız asırda, ağzı olan İslâm hakkında konuşmakta, dinin ahkâmını kendi sığ akıllarının aldığı kadar bir anlayışa sığdırmaya çalışmaktadır.
Doğru ölçülere olan ihtiyaç her geçen gün daha açıkça meydana çıkmaktadır. Bu sebeple Ehl-i Beyt anlayışının öğrenilmesi ve yaşanması zorunluluk haline gelmiştir.
Bu makalemizde Ehl-i Beyt’in tebliğ anlayışına değinelim istedik. Sünni inancınca İslam’ın şartı beş iken Ehl-i Beyt için İslam’ın şartı on olarak zikredilmiş, tebliğ anlamına gelen iyiliği emretmek kötülüğü yasaklamak (Emr-i bi’l-maruf Nehy ani’l-münker) esaslar arasına konulmuştur.
Tebliğ denince, Hak uğruna mücadele denince, kıyam denince İmam Hüseyin akla gelmektedir. Onun tebliğ uğruna kıyamı, Ehl-i Beyt’in tebliğe verdiği önemi daha iyi anlamak açısından çok önemlidir.
Ehl-i Beyt anlayışında yanlışın görüldüğü her yere doğruluk götürülür, onlar için Hakkı tebliğ varlık sebepleridir.
Kûfe halkının yolunu sapıtan halkı doğru yola iletmesi için davet mektupları yollaması neticesinde, hiç vakit kaybetmeden yola koyulması ve özellikle de Medine’den ayrılmadan yaptığı konuşma çok önemlidir.
“Bütün hamdler Allah’a mahsustur. Allah neyi dilerse o olur. Kuvvet ve kudret ancak Allah’tandır. Allah’ın salât ve selamı O’nun Resûlü’ne olsun.
Gerdanlık kızların boynuna yazıldığı gibi, ölüm de insanoğlunun üzerine yazılmıştır.
Yakup’un Yusuf’u görmeyi arzu ettiği gibi, Ben de atalarımı görmeyi arzu ediyorum. Bana varacağım bir katligâh tayin edilmiştir.
Öyle ki o ıssız çöllerin, yırtıcı kurt ve hayvanların (Küfe ordusunun) Nevavis ve Kerbela arasındaki bir yerde Benim uzuvlarımı parçaladıklarını, aç karın ve boş dağarcıklarını da Benim bedenimle doldurduklarını adeta gözlerimle görüyorum.
Allah’ın kaza kalemi ile yazılmış böyle bir günden kurtuluş yoktur. Allah’ın razı olduğuna biz Ehl-i Beyt de razıyız. O’nun bela ve imtihanı karşısında, sabır ve istikamet gösteriyoruz. Sabredenlerin sevabını bize verecektir.
Resulullah’ın bedeninin parçası olan evlatları, O’ndan hiçbir zaman ayrı düşmeyeceklerdir. Cennette de O’nun yanında olacaklardır.
Çünkü onlar Peygamber’in hoşnutluğu ve gözünün aydınlığına vesile olacak ve vadesi de onların vasıtası ile gerçekleşecektir.
Herkes bilsin ki bizim uğrumuzda canından geçmeye ve Allah’a uluşmak yolunda kendisini feda etmeye hazır olan kimse bizimle hareket etmelidir. Çünkü ben yarın sabah erkenden hareket edeceğim inşallah.”
Bu konuşma aslında Kerbela nin özeti gibidir. Hz. Hüseyin ilahi takdir gereği başına gelecekleri bilmekte fakat mücadeleden vazgeçmeyi aklına dahi getirmemiştir” (Prof. Dr. Haydar Baş, Hz. Zeynep ve Hz. Masume, sayfa 149-150)
Ehl-i Beyt mensupları öldürüleceğini, kendine kurulan tuzakların şiddetini bildiği halde Hakkı savunmak gibi bir sorumluktan kaçınmamıştır.
Bizler de Onlardan, İslam’da tebliğ meselesinin basit sebeplere, nefsi bahanelere tercih edilemeyecek kadar önemli bir konu olduğunu öğrenmiş oluyoruz.