Bizler neden Ehl-i Beyt mevzuunu her fırsatta dile getiriyoruz? Neden Ehl-i Beyt imamlarının hayatını konuşmak istiyoruz? Neden Ehl-i Beyt ile alakalı saklı kalan gerçekleri meydana çıkartmaya çalışıyoruz? Neden çoğu kimsenin konuşmaktan dahi çekindiği konuları, cesur bir şekilde savunuyor ve bu konuda bir mücadele veriyoruz?
İslam’ın temelleri üzerinde bina edildiği ve bizlere emanet olarak bırakılan Ehl-i Beyt meselesine gerektiği gibi sahip çıkılmadığı ve Onların izinden gidilmediği kanaatindeyiz. Gayemiz gerçeğe hizmet ve emanete sahip çıkmaktır.
Peygamberimiz Hazreti Muhammed (s.a.a.) kendinden sonra tabi olunacak ve takip edilecek adresi Veda Hutbesinde tarif etmiştir.
“Size iki emanet bırakıyorum. Onlara yapışırsanız asla sapıtmazsınız. Bunlardan biri, Allah’ın yüce kitabı Kur’an-ı Kerim, diğeri ise Ehl-i Beyt’im, ıtretimdir” buyuruyor. (Müslim, Sahih, Fedail’us-Sahabe, 36; Darimî, Sünen, II/431-432; Ahmed b. Hanbel, Müsned, III/14, 26, 59).
Bir başka kaynakta geçen hadisi şerifte de Ehl-i Beyt’e nasıl davranacağımızdan imtihan edileceğimiz işaret edilmiştir.
“Şüphesiz ben sizin aranızda iki ağır ve değerli emanet bırakıyorum ki eğer onlara sarılırsanız hiçbir zaman sapıklığa düşmezsiniz. Onlardan biri diğerinden daha büyük olan Allah’ın kitabı Kur’an’dır ki gökten yere uzanan bir ip misalidir. Diğeri ise benim itretim olan Ehl–i Beyt’imdir. Bu ikisi Kevser havuzu başında bana varıncaya kadar hiçbir zaman birbirlerinden ayrılmazlar. Bakın benden sonra bu emanetlere nasıl davranacaksınız?” ((Es-Sevaik–ulMuhrika, S.226))
Her önüne gelen kendini Ehl-i Beyt safında olduğunu iddia ediyor ama Hz. Ali’yi sevdiğini iddia ettiği halde; hakkında nazil olmuş ayetleri kabul etmiyor. Hz. Ali’yi sevdiğini iddia etmesine rağmen hadis yazmakla görevli olduğu halde onun rivayetlerinin neden gizlendiğini sorgulamıyor. Hz. Ali’yi sevdiğini iddia ettiği halde; Onun baş düşmanı Muaviye rahmet okuyor. Hz. Ali’yi sevdiğini iddia ettiği halde; görevi olan Hilafet ve Velayet makamını Ona layık görmüyor. Hz. Ali’yi sevdiğini iddia ettiği halde; Sakife’de hakkının gasp edilmesine göz yumuyor. Hz. Ali’yi sevdiğini iddia ettiği halde; Hz. Fatıma’nın Fedek arazilerinin gasp edilmesine kılıf uyduruyor. Örnekleri çoğaltmak mümkün ama maksadımızı anlatmak için bu kadar örnek yeter kanaatindeyim.
Bu şartlarda önüne gelen kendini Ehl-i Beyt hayranı ve yoldaşı kabul edip kendi şahsi yorumlarına ya da sapık iddialara kılıf uydurarak kendince bir yol tutmuş gidiyordu. Prof. Dr. Haydar Baş Ehl-i Beyt meselesini gündem ederek, geçmişte yaşanan yanlışların tekrar etmemesini, gerçek ölçüye kavuşulmasını murat etti ve bu konuda eşsiz eserler ortaya koydu.
Bu sebeple bizler de Ehl-i Beyt meselesini iman küfür mücadelesinde bir ölçü kabul ettiğimizden; hem anlamaya, hem yaşamaya ve hem de anlatmaya çalışıyoruz. Ehl-i Beyt Allah katında seçilmiş ve sevilmiştir. Bizlerin de muradı, Ehl-i Beyt’i gündem etmekle nasiplenmek ve Allah’ın rızasına ermektir. Vesselam.
Uğur Kepekçi
15 Eylül 2019