Aktardığımız bilgilerle açık olarak meydana çıkan gerçekler bize zikrullah ile alakalı sır kapılarını aralamaktadır. Bu yazımızda da Çağın Bilgesi Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızın eşyanın hakikatini anlamamız için sunduğu bilgileri sizlerle paylaşarak, bizler de gönül kapınızı çalmaya devam edeceğiz. Umulur ki çalınan kapının sesine kulak verip merak edenler; muradına ve sırrına ererler hem biz hem de onlar nasiplensin.
“Alemler, Cenâb-ı Hakk’ın tecellisi ile var olmuştur. Mahluk, kendi Zatının dışında bir müdahilin, bir failin dahli ile yaratılandır.
Allah’ın mahlukatı yaratması tecellisinden ibaret bir varoluştur.
Cenab-ı Hakk var etmiş olduğu bu âlemi tecellisiyle devam ettirmektedir. Bu tecelli daimidir. Sekteye uğradığı farz edilirse, âlemin sonu gelmiş demektir.
Tecelli bir anlamda hareket demektir. Kâinat en küçük madde biriminden en büyüğüne kadar bir hareketin eseridir. Yani Allah’ın tecellisidir. Tecelli durursa madde hiç olur.
Tecelli zaman ve mekân görüntüsüyle ortaya çıkar. Diğer bir ifade ile, zaman ve mekân Cenab-ı Hakk’ın tecellisinin tezahürleridir.
Zaman, bütün hakikatlerin kendisinde tecelli ettiği bir varlıktır. Cenab-ı Hakk’ın bütün isimleri onda tecelli eder. Yani, zaman, Allah’ın isimlerinin görünümüdür.
Esasen zaman, Allah’ın insanlara bir lütfu olup mahiyeti idrak edilememiştir. Nitekim batılı filozoflar zamanı izahtan âciz kalmışlardır.
Zamanın hikmetine ve mahiyetine nüfuz etmeye muvaffak olanlar, gerçek Allah dostları olan âlimler ve ariflerdir.
Zamanın mahiyetine nüfuz edebilmek için eşyayı, onun yapısını ve ondaki hareketi tanımak lazımdır.
Eşya ve âlem Allah’ı tanımak için bir araçtır. Eşya ve âlemler. Allah’ın bilinmek, tanınmak isteğinden dolayı yaratılmıştır.
Cenab-ı Hakk bir kutsi hadiste Resul’ünün dilinden şöyle buyurdu:
“Ben gizli bir hazine idim. Bilinmeyi murad eyledim. Ve mahlukatı yarattım.”
Bu kutsi hadisten de anlaşılacağı gibi, eşyanın tanınmasının hikmeti de Allah’ı tanımaktır.
Eşya ve âlem, Allah’ı bilmek için yaratılmış olduğuna göre, alemin ne olduğu ve nasıl yaratıldığı şeklindeki sorular da önem kazanmaktadır. Çünkü kul, Allah’ın eserlerinden ve tecellilerinden hareketle O’nun azametini kavramaya çalışacaktır.
Bilindiği üzere maddenin en küçük parçası atomdur. Atom, proton ve elektron denilen artı ve eksi kutuplardan oluşmakta, itme ve çekme kuvvetine sahip bulunmaktadır.
İlim erbabının tespitlerine göre, protonla elektron arasında korkunç bir boşluk bulunmakta ve elektronlar büyük bir hızla, proton ve nötronu taşıyan atom çekirdeği etrafında dönmektedir. Bu baş döndürücü hız, algılanamamaktadır.
İşte maddenin var olmasını temin eden, bu hızlı harekettir. Bu hareket, esasen Allah’ in tecellisidir ve zaman olarak algılanmaktadır. Bu tecellinin görünümü de mekândır.
Tecelli, yani hareket durunca, zaman ve mekân da yok olur; yani hiç olur. Nitekim Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyurulur:
Herkes fânidir. Ancak senin azamet ve kerem sahibi Rabbinin Zâtı bâki kalır.” (Rahman /26-27)
İlâhi tecellinin, varlığın ise devam ettiği şu ayetle hatırlatılır:
“O, her an yaratma hâlindedir” (Rahman/29)
Halifetullaha namzet kâmil insanın zamana hâkim olması lazımdır. Her mükellef insan, zamanı en iyi şekilde değerlendirmeli, zamanı lehine çevirmeli; Allah’a yönelmelidir.” (Devam edecek) (Prof. Dr. Haydar Baş / Dua ve Zikir / Sayfa185-190)
Uğur Kepekçi