Güneş ufuktan şimdi doğar

Çağın bilgesi merhum Genel Başkanımız Prof. Dr. Haydar Baş 1 Kasım 2015 seçimlerinden sonra yaptığı değerlendirmede bugünleri tarif etmiş, Türkiye’yi bekleyen sıkıntılı günleri işaret etmişti.

Bu dönemle birlikte zifiri karanlık günlerinin başladığını haber verdiği değerlendirmelerinde şu açıklamalar öne çıkmıştı:

“Benim niyetim Allah şahit bir koltuğa oturmak, şan şöhret sahibi olmak değildir. Ben Allah rızası için hizmet etmek istedim. Biri çıksa bana Allah senden razı olsun derse bana yeter. En büyük servet budur. Ben ve kadrom bunun için yola çıktık.

Biz isteseydik çok daha farklı yollardan sonucu bu noktaya getirmeyebilirdik. Biz bu işin ilmini de biliyoruz. Bu andan sonra yapılabilir mi? Yapılır, her şey yapılabilir.

Ama asıl olan irade-i İlahiye belki milli iradenin tecellisidir. Akıllara, vicdanlara hitap ederek hayırlı bir noktaya ulaşılır. Bu zorla yapılmaz. Biz bunu istemiyoruz. İhtirasımızın tatmini için insanlığımızın dışına mı çıkacağız? Allah bu akıbetten bizleri muhafaza eylesin, özellikle bizimle birlikte yürüyen arkadaşlarımızı.

Türkiye’yi zifiri karanlığa gömdünüz, içinden çıkmanız da asla mümkün değil. Net konuşuyorum, oradan çıkmanız mümkün asla değildir ” demişti.

Prof. Dr. Haydar Baş Hocamız bu ifadeleri kullandığında akıl tutulması yaşayan milletimiz, maalesef zifiri karanlığın ne demek olduğunu anlayamadı.

Ama Sayın Hocamızın bu tespitinden sonra, zifiri karanlığın emareleri toplumun her kesiminde adım adım görülmeye başlandı.

Bugün itibariyle sadece ülkemiz değil dünya zifiri karanlığın çıkmazını her an yaşamaktadır.

Çünkü; Prof. Dr. Haydar Baş’ın ışığını görmemek, karanlığa mahkumiyetin ve mecburiyetin sonucudur.

Yani zifiri karanlığı yaşamak, aydınlık yerine karanlığı tercih edenlerin mukadder soncudur.

Yaşanan zifiri karanlığın ne demek olduğunu ve boyutunu anlamak için sadece kendinize bakın yeter…

Günü kurtarmaktan başka gayeniz kaldı mı?

Yarınınızı düşünebilecek halde misiniz?

Aile fertlerinden kaçı gelecek adına hayal kurabiliyor?

İşletme sahipleri yarın nasıl bir krizle karşılaşacağını tahmin edebiliyor mu?

Maaşı eline geçmeden otomatik ödeme talimatıyla boşalan banka hesabıyla yaşayan bir vatandaş, yarın adına hayaller kurabiliyor mu?

Çöp kutularından topladığı artık yiyecekle karını doyuranlar, yarın çöpe atılacak ekmek bulabileceğini umut edebiliyor mu?

Sınavdan sınava koşan ve kazanamayan gençler ne zaman kazanabileceğini, kazananlar nasıl okuyabileceğini, okuyup diploma sahibi olanlar nasıl iş bulabileceğini bilebiliyor mu?

Kabul etsek de etmesek de gerçekleri görmemek için güneşe kapımızı kapasak da “güneş balçıkla sıvanmaz” “mızrak çuvala sığmaz” olmuştur.

Türk milleti ve devleti karanlıkta yönünü, yolunu, hedeflerini, geleceğini görmekten aciz bir haldedir.

İç ve dış politikada, siyasi sahada, ekonomik sahada ve sosyal hayatın bütün şubelerinde çıkmazlar, karanlıkta yol aramak kadar zorlaşmıştır.

Türk Milleti tam bu haldeyken, hayalleri olan bir delikanlı; “Ben Haydar Baş’ın oğlu Hüseyin Baş’ım. Benim hayallerim var! Vatandaşım adına, devletim adına, milletim adına, insanlık adına; hayallerime adanmış bir canım var! Benim hayallerim Babamın hayalleridir. Benim hayallerim Mustafa Kemal Atatürk’ün hayalleridir. Karanlığı aydınlatacak ışığımız vardır. Gelin hep birlikte “var bi hayalimiz” diyerek hayallerimizi gerçeğe dönüştürmek için yürüyelim”

Bu sözler, zifiri karanlığın aydınlığa dönüşebileceğinin müjdesidir.

Haydi, elinde ışık zifiri karanlığı aydınlatma hayali olan delikanlı Hüseyin Baş’la birlikte “Dağ başını duman almış, yürüyelim arkadaşlar/ Güneş ufuktan şimdi doğar, yürüyelim arkadaşlar!”

Uğur Kepekçi

Önerilen Makale

Hakkımı helal etmiyorum

Türk siyasetinde işler, hiç olmadığı kadar farklı mecralarda seyrediyor. Bu süreç ve gelinen nokta sizlere …