Halk katında deli, Hakk katında veliler (1)

 

Halkımız arasında sahipsiz görünen, yalnız yaşayan, anlaşılmayan, alay edilen gizem dolu kimseler mevcuttur. Bunların sayıları eskiye nazaran gayet azalmaktadır.

Bu gariplere halk arasında deli denir. Genellikle bunları anlayan, kadrini kıymetini bilen kimseler de gayet azdır.

Çocukluk yıllarımızda genellikle sokakta oynamaktan ziyade nerede bir yaşlı görsem tecrübelerinden, nerede halk arasında deli olarak adlandırılan birini görsem onu anlamaya çalışırdım.

Çocukluk yıllarım Kilis’te geçti.

Kilis’te eskiden çayhaneler vardı. Buralarda sabah namazını kılan yaşlılar önce bir kelle paça yerler, ya da kahvaltı türü bir şeyler yerler, sonrada çay ocaklarında çaylarını yudumlarken muhabbetler ederlerdi.

Buralar çayhane denip geçilecek yerler değildi. İlim, kültür, tecrübe ocaklarıydı. Sözü sohbeti dinlenen büyükler olurdu, geçen gün ve gecenin değerlendirmesi yapılırdı. Akşam kim ölmüş, kim kalmış memlekette neler olmuş herkes kendi dağarcığındaki bilgileri aktarırdı. Bilge insanlar gayet çoktu…

Ben bu meclisleri çok severdim. Yaşlı dedeler amcalar da benim gibi bir gencin aralarında sohbet dinlemeye iştirak etmesinden memnun olurdu.

Benim çocukken yaşlı dostum, gençlerden fazlaydı desem abartmış olmam.

Ayrıca sokaklarda gezen gizemli adamlar da olurdu. Bunları takip edip neler söylediğini, neler yaptığını, maksatlarını anlamaya çalışırdım.

Kilis sokaklarında bu tip insanlar benim çocukluk yıllarımda çoktu. Ama şimdi bunların nesilleri kesildi sanki!

Kendi kendime şu düşünceye kapılırdım: “Madem Allah hiçbir şeyi boşuna yaratmadı, bunları da bir maksatla yaratmıştır, bir görevleri vardır.”

Bu gizemli adamlardan birkaçının hayatını analiz ettiğimizde, gönül dünyalarımızda farklı ufuk kapılarının aralandığını göreceğiz.

Yaşanan her olayın insana bakan bir yönü Allah’a bakan bir yönü vardır. Biz, bize bakan tarafını anlamaya çalışarak gerekli dersleri çıkarmayı murat ederiz.

Şemsettin Baba:

Kilis’te yaşayan Şemsettin isminde bir gizemli adam vardı. Bu kişi her gün takım elbise kravat, taranmış saçlar, sinek kaydı tıraşla, güzel kokular sürünerek halk arasında gezerdi.

Nerede ne şekilde karşınıza çıkacağı bilinmezdi. Dükkanları gezer, konuşmayı sevmezdi sadece birkaç cümle ile maksadını anlatır, işini görür giderdi.

Kendine para vermeye kalkışanlara kızardı ve asla kabul etmezdi. İstediği zaman bir dükkâna girer “bana yemek yedir” der. Dükkân sahibi de hemen Şemseddin efendinin arzusunu yerine getirdi.

Bir dükkâna girer; farklı davranışlar sergilerdi. “Bana bir mendil al” diye seslenir. Dükkân sahibi kendinde varsa verir yoksa da hemen bir mendil alır Şemseddin efendiye verirdi.

Aldığı mendili bir başka dükkâna giderek “al şu mendili bana bir kravat al” o kişi hemen mendili alır, varsa dükkânda kravat, onu verir yoksa da hemen temin ederdi.

Bir başka kişiyle irtibata geçer “al bu kravatı, bana ekmek al” bu iş ne kadar sürer, sonunu nereye bağlar bilinmez ama meydanda göründüğü zamanlarda yaptığı buydu. Zaten ancak onu birkaç günde bir görürdük. Diğer zamanda ne yaptığını bilmem.

Aslında Şemseddin Efendi sanki insanları hediyeleşme kültürüne davet eder; sanki Allah için almanın, Allah için vermenin eğitimini veren bir veliydi.

Çok kimseye sesli dua ettiğini görmedim çünkü sessiz bir kişilikti. Ama kendinden dua talep eden insanlara yapığı duaların çoğunun kabulüne ben şahidim. Şemseddin Efendi vefat etmiştir. (Devam edecek)

Uğur Kepekçi

17 ocak 2021

Önerilen Makale

Hakkımı helal etmiyorum

Türk siyasetinde işler, hiç olmadığı kadar farklı mecralarda seyrediyor. Bu süreç ve gelinen nokta sizlere …