Hüseyin’i yalnız bırakanlar

Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Av. Hüseyin Baş, 4 Eylül’de Çağlayan Sarayında hakim karşısına çıkmış mahkeme, adli kontrol şartı ve yurtdışına çıkış yasağını kaldırarak son kararı vermek üzere ocak ayına ertelemişti.

Mahkeme öncesinde Sayın Hüseyin Baş’a destek vermek için diğer siyasilerin genel başkan düzeyinde katılmasının etik bir davranış olacağı hakkında günlerce paylaşımlar yapıldı. Yaklaşık 1 hafta süren bu paylaşımlarda amaç bu davayı fırsata çevirip bütün muhalefetin birlikte bir duruş sergilemesini temin etmekti.

Bir Nasrettin Hoca fıkrası geldi aklıma:

Hoca bir gün evladını yanına çağırmış önce bir tokat vurmuş suratına, sonra da “bana bir bardak su getir” demiş. Orada bulunanlar hocayı kınamış “çocuktan su isterken bu tokatı niye vurdun” diye sormuşlar.

Nasrettin Hoca “su getirirken dökmesin diye ihtar ettim. Dikkat etmeyip suyu dökerse sonrasında vuracağım tokat bir anlam ifade etmezdi. Önceden ihtar ettim ki suyu dökmesin diye”

Nasrettin Hoca misali mahkeme tarihinden bir hafta öncesinden adeta tokat vurur gibi “Hüseyin’i duruş sergilenecek, siz de gelin bu duruşa ortak olun” dedik durduk. Bana sorarsanız diğer muhalefetin böyle davranacağını tahmin etmek hiç de zor değildi. Çünkü arife tarif gerekmez, arif olmayana da tarif bile kâr etmez. Muhalefet arif olsaydı zaten bugün yerlerde sürünmezdi…

Hüseyin’i dostları yalnız Onu bırakmadı. Sokaklar, salonlar, doldu taştı. Mazeretleri sayesinde gelemeyen dostları da gönül ve dua desteği ile katılım sağlamıştır.

Hüseyin Baş’ın mahkemesi sıradan bir mahkeme değildi.

Birkaç gün önce bu konuda da makale yazmış Prof. Dr. Ümit Kocasakal hocanın mahkeme çıkışında söylediği tarihi ifadeyi paylaşmıştık. Ümit Hocanın tespitini tekrar hatırlayalım:

“Bu sadece müvekkilim Hüseyin Baş’ın davası değil. Bu bir ifade hürriyeti davası. Bunu herkesin anlamasını istirham ediyorum. Kimsenin kimseye, Cumhurbaşkanı da dahil, kimsenin kimseye hakaret etme hakkı ve özgürlüğü yok ama kimsenin de hakaret olmayan bir şeyi hakaret olarak göstermek veya algılamak ve bunun üzerinden insanların üzerinde Demokles’in kılıcını sallama gibi bir hakkı da yok. Herkes, belli konumlarda olanlar özetle kamuya mal olmuş kişiler, özellikle siyasetçiler daha tahammüllü olmak zorunda. Bu bir zorunluluk ve gereklilik. Yargı kararları bunu söylüyor. Bu olayda gerçekten hakaretamiz hiçbir şey yok. Bir ifade hürriyeti, bir siyasi partinin genel başkanı olmaktan da kaynaklanan bir siyasi eleştiri ve değerlendirme hakkı mevcut. Dolayısıyla bu davanın önemi budur. Ben Atatürk’ümüzün şu sözüyle bitirmek istiyorum; ‘elbette alemde bir hak vardır ve hak kuvvetten üstündür’” dedi.

Mahkemeye gelmeyenler bin bir türlü bahane üretecek ama “Geçti Bor’un pazarı sür eşeğini Niğde’ye” derler adama.

İmtihan sırrıdır galiba; Hüseyin’ler hep yalnız bırakılır ama zafer de hep onların olur. Kerbela’da yakınları Hüseyin’i yalnız bırakmadı mı? Ama Hüseyin duruşundan bir adım dahi geri attı mı? Ebette hayır.

Bizim üzüntümüz Hüseyin’i yalnız bırakanların nasipsizliğidir. Yoksa Hüseyin’in nasipsizlerle zaten bir işi yoktur. O işine bakar yoluna devam eder. Selam olsun Hüseyin’in yanında saf tutanlara, selam olsun Hüseyin’i anlayabilenlere.

Önerilen Makale

Muhammed-i Aşk sırrına erenlere selam olsun

Yine senin aşkınla coştum ya Resulallah Gece gündüz peşinden koştum ya Resulallah Damla idim göl …