“İnsanları kulluğa yönelten vesileler olan peygamberler, veliler, mürşitler ve âlimler aynı zamanda ölümden sonra Mahkeme-i Kübra’da da insanlara faydalı olacaktır. Mevlâna’ya göre insan-ı kâmil “Bu mâsivadan ölmüş, Allah’ta dirilmiştir.” Mevlâna’ya göre insan-ı kâmil, vaktin “İsrafili”dir; onların birinci nefesleriyle beşeri benlikler ölür, ikinci nefesleriyle Rabbani benlikler dirilir.”(Mesnevi, 1/378) Mevlana hemen peşinden uyarmaktadır; “O’nun eteğine sarıl da ahir zaman fitnelerinden kurtul…/Bu kılavuz olmadıkça bu arada yola düşme” (mesnevi, 1/337)
Mevlâna Fihi Mâ Fih’de “Bilgin olmadığı halde kendisine doğru yolu gösteren birisine ulaşmayan kimse sapıtır gider.” Demektedir.(Fihi Mâ Fih, s:161) Dünya hayatında ikaz ve irşad yoluyla insanların kurtuluşlarına ve hidayete vesile olan bu büyükler ahirette de insanların kurtuluşlarına ve hidayete vesile olan bu büyükler ahirette de insanlara sorgu sual, hesap ve mizan gibi zor ortamlarda yardımcı olacaklardır. Bu büyüklerin bu yardımının adına İslami literatürde “şefaat” denir.
Burada vesile ve şefaat gerçekleri birbirini bütünlemektedir. Kurtuluş vesileleri olan Allah dostları(peygamberler, veliler ve gerçek âlimler) ahiret hayatında insanlara şefaat yoluyla yardımcı olacaklardır.
Dünya hayatında Allah’ın insanlara, insanları Allah’a sevdirme görevi ile çalışan hidayet rehberleri, ahirette de yine insanları felaketten korumak için Cenab-ı Hakk’a niyazda bulunacaklar, Cenab-ı Hak ise onlara olan sevgisi ve rızası hürmetine onların dileklerini kabul edecek, böylece insanlar, günahkâr da olsalar “şefaat” sebebiyle kurtuluşa ulaşacaklardır.
İşte Mevlâna, dünyada ikaz ve irşadı ile hidayet öncüsü olduğu gibi, inşallah ahirette de Cenab-ı Hakk’ın izni ile şefaat etmeye muvaffak olacaktır. Zira şefaat, Cenab-ı Hakk’ın, iyi kullarına verdiği bir yetkidir. (İslam ve Hz. Mevlâna / Prof. Dr. Haydar Baş / sayfa: 115-116)
Onun çağrısı Hakk’a, hakikate, doğruluğadır. “Geçmişteki halin ne olursa olsun, bu hal seni ümitsizliğe düşürmesin, tövbe etmek kaydıyla, yani eski haline dönmemek üzere gelmek istersen bu kapı sana açıktır” mesajı verilmektedir.
Yoksa “ne olursan ol yine gel” çağrısından; eski halini değiştirmeden olduğun gibi kal dediği anlaşılmamalıdır. O zaman “Bu canım var oldukça ben Kur’an’a tutsağım” sözü ile bağdaşmayan bir yorum olur ki; Ona atfetmek, Onun manevi şahsiyetine yapılabilecek en büyük haksızlıktır. Zaten öyle davranmaya kalkışanlara da öncesinden cevabını göndermiştir: “Benden başkaca bir söz nakledenler olursa, Hem onu söyleyenden hem o sözden uzağım”
Hz. Mevlâna’nın “Şeb-i Arûzu” vesile kılınıp onun dünya görüşleri insanlığa gerçek yönleriyle anlatılmalıdır. Onun büyük bir mütefekkir, büyük bir insan-ı kâmil olduğu anlatılmalıdır. Ancak o zaman onun maneviyat ikliminden istifade edilebilir.
Mevlâna’yı anlamak için de Mevlâna’nın misyonunu yüklenmiş, yolunu yol edinmiş, Mevlâna gönüllü, çağın Mevlâna’sına ihtiyaç vardır. Çünkü çağın Mevlâna’sını bulmadan, anlamadan; Mevlâna’yı ve vermek istediği mesajları anlamak zordur. (devam edecek)
Uğur Kepekçi