Hz. Mevlana’nın başta mesnevi olmak üzere söz ve sohbetlerinin içerdiği sırları çözmeye çalışarak, aşıkların aşkından istifade etmeye çalışalım. Biz avam kesimi elbette Hz. Mevlana’nın tövbe konusunda bizlere vermek istediği mesajı tam olarak anlayamayız. Kolay ve doğru olan tevbe konusunu da olan Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızın kaleminden anlamaya çalışmaktır:
“Mevlana’yı ve Mevlâna İslam bütünlüğünü anlamakta gözden kaçan bir mühim mesele daha vardır ki, o da tövbedir.
Bilinen bir gerçektir, İslam’da Allah’a yaklaşmanın ve günahları temizlemenin ilk adımı tövbedir. Esasen tövbe, doğru yolda yürümeye karar verme olayıdır. Bu bir inkılaptır, kendini değiştirme olayıdır.
Arınmaya, iyiliğe, güzel ahlaka, Allah’a yaklaşmaya, bu çerçevede insanlara faydalı olmaya karar vermektir.
O bakımdan tövbe bir değişimin adıdır. İnsan, ne kadar büyük günah işlerse işlesin İslami ölçüler içerisinde pişman olup Hakk’a yöneldiğinde rahmetle karşılanması mümkündür. Bu mânâda tövbe gerçeği Allah’ın sonsuz rahmetinin de en anlamlı ifadesidir.
Tövbe gerçeği İslam’da ümitsizliğe yer olmadığını teyit etmektedir. Bu noktada Mevlâna, “Ne olursan ol yine gel, yüz kere tövbeni bozmuş olsan da gel” diyerek rahmet kapısının açık olduğunu, bu sebeple ümitsizliğe yer olmadığını anlatır.
Bu güzel sözleri “Ne olursan ol, olduğun yerde kal” şeklinde anlamak tam bir saptırmadır. Mevlâna, netice olarak “gel diyor. Bu, Allah’a, doğruya, güzele çağrıdır. Başka bir ifadeyle tövbeye çağrıdır. “Bizim dergahımız ümitsizlik dergâhı değildir” ifadesi bu çağrının ümitle tövbeye olduğunu gösteriyor.
“Aklını başına al da tövbe ederim, Allah’a sığınırım deyip, bu ümide arkanı dayayıp suç işleme, günaha girme/ Tövbeye de parlaklık gerek… Tövbeye de bir şimşek, bir bulut şart”
“Allah’ın rahmetiyle cennetin sekiz kapısı vardır; oğul o sekiz kapının birisi tövbe kapısıdır /Öbür kapılar, kimi çağda açıktır; kimi çağda kapalı, o tövbe kapısı ise hep açıktır, hiç kapanmaz/ Aklını başına al, fırsatı ganimet bil, tövbe kapısı açık, tez pılını pırtını ortaya çek; çek de hasetçi kör olsun gitsin.” (Mesnevî: IV/353)
Yani ümitsizliği bırakarak, kendi nefsinizde iyiye, güzele, kurtuluşa yönelmeye karar vererek geliniz. Daha evvel ne olursanız olunuz, geliniz. Geliniz ama nereye? Bizim dergâha… Yani Mevlâna’nın dergahına… O dergâh ki orada en büyük hazine Hakk’ın muhabbetidir, aşkullahtır, muhabbetullahtır.
İşte Mevlâna’nın çağrısını tövbe mantığı içinde anlamak lazımdır. Zaten başka türlü anlamaya gerçek açısından imkân da yoktur.
Mevlâna’nın “gel” diye davet ettiği tövbe İslam’da köklü bir yere sahiptir. Bu husus Mevlâna ile İslam gerçeğinin buluştuğu bir diğer önemli husus tur. Mevlâna’nın İslam’a nasıl gönül verdiğini vurgulayan bir husus…
Cenab-ı Hak bir ayeti kerimesinde sonsuz rahmetini ilan ederek ümitsizliğe yer olmadığını belirtmektedir.
“Ey nefislerine karşı aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Allah (şirk hariç) bütün günahları bağışlar.” (Zümer/53) (Prof. Dr. Haydar Baş / İslam ve Mevlâna / Sayfa 177-182) (Devam edecek)
Uğur Kepekçi