Yaratılış gayemizin kulluk olduğunu beyan eden yüce Allah, kulluk serüveninin bir ömür boyu devem etmesini, ancak bu sayede imanla ölüneceğini ve ahirette de hak ettiği müjdelere mazhar olunacağını haber vermiştir.
Madem kulluk için yaratıldığımız ayetle buyruk haline getirildi. Bu konuda yaratılış gayesini başka şeylerde aramak, yanlışta doğruyu bulmaya çalışmak gibi anlamsız bir çabayı da beraberinde getirir. Ayet-i kerimede yüce Allah “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zariyat / 56)
Kulluk yolunda ilerlemek için kulun Allah’ın istediği şekilde iman etmesi de şarttır. Madem kul olmamızı isteyen Allah’tır. Kulluk için gerekli olan bilginin sahibi de Allah olacaktır. Yani ölçüyü koyan Allah’tır. Standart ölçünün dışına çıkan yanlışa düşmüş demektir.
İman ettiğini iddia eden kulların kendilerinin kurguladığı bir çerçevede değil de yine çerçevesini Allah’ın çizdiği bir yolda çaba sarf etmesi de bir zarurettir.
Yaratılış gayesi kulluk ama nasıl bir kulluk?
Kulluk için iman etmek ama nasıl bir iman?
Bu soruların cevaplarını ilahi buyruklar içerisinde aramak ve bulmak zorundayız. Bu buyruklar bazen ayet olur bazen peygamber sözleri olur. Çözüm ilahi buyruklar çerçevesinde olduğu takdirde doğru hedefe varılır.
Nisa suresindeki 136. ayetin iman edenleri muhatap alması önemli uyarılar içerir:
“Ey iman edenler! Allah’a, peygamberine, peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman edin. Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve âhiret gününü inkâr eden kimse iyice sapıtmıştır.” (Nisa / 136)
Bu ayetin tefsirinde Elmalılı Hamdi Yazır, imanın bir bütün olduğunu, bir kısmına inanırız bir kısmına inanmayız şeklinde bir itirazın kabul edilmeyeceğini şöyle izah etmiştir:
“Rivayete göre Peygamberimiz, imanın esaslarını emredince ashaptan bir kısmı bazı şeylere iman etmeyeceklerini bildirdiler. Sonra bu âyet nazil oldu ve hepsi iman ettiler. Dikkate şayandır ki, iman fıkrasında “Allah’a, Resulüne, Resulüne indirilen kitaba, ondan önce indirilmiş olan kitaba” diye dört şeye iman belirtilmiştir. Bu da “Allah’a iman, Peygambere iman, kitaplara iman” diye üç mertebede özetlenebilir. Hâlbuki küfür fıkrasında, “Allah’ı inkâr, meleklerini inkâr, kitaplarını inkâr, peygamberlerini inkâr, ahiret gününü inkâr” diye melekler ve ahiret günü de eklenerek beş şey açıklanmış, hem de Resul’e diğer Resuller de eklenerek cem’ (çoğul siyasiyle) buyurulmuştur. Bununla Allah ve Peygamber’e, bütün kitaplara imanın, her halde bütün peygamberlere, meleklere ve ahiret gününe imanı içine aldığı gösterilmiş. Bir insanın Allah’a, Peygamber’e ve kitaplara iman iddia edip de peygamberlerden birini, melekleri veya ahireti inkâra kalkışması ve bu hususta gelmiş olan ayetleri tevile çalışması ihtimali bulunduğundan, bunları inkâr edenlerin Allah’ı da inkâr etmiş oldukları bilhassa açıklanmıştır…”
Son zamanlarda kendini Müslüman olarak kabul edip, imanın bazı şartlarına inanmadığını açıkça beyan edenlerin, ne büyük bir yanılgı içerisinde olduğunu düşünmelerini tavsiye ederiz.