İnsanoğlu yaratılış serüveni başladığı andan itibaren çeşitli peygamberler döneminin yanında, fetret dönemi dediğimiz ara dönemler yaşamıştır. İlk insan Hz. Ademle (a.s.) başlayan yaşam serüveniyle birlikte insanoğlu çeşitli zamanlarda toplumsal felaketlere maruz kalmıştır.
Depremler, salgın hastalıklar, sel felaketleriyle nice peygamberlerin ümmetleri yok olmuş gitmiş, sadece o dönemin peygamberine inananlar, onların talimatlarıyla hareket edenler, felaket sahalarına terk ederek ya da musibete layık görünenlerden uzak kalarak zelil bir şekilde ölmekten kurtulmuşlardır.
Dünya tarihi ve Kuran’da anlatılan geçmiş peygamber dönemleri incelendiğinde toplumsal felaketlerin varlığı anlaşılacaktır.
Dünya geçmişte yaşanan toplumsal felaketlerden birini virüs olarak yaşamaktadır. Ve kıyamet kopacağı güne kadar da bu ve benzeri salgın hastalıklarla karşı karşıya kalacaktır.
Yaşanan olayları herkes kendi inancının gereği bir görüşle değerlendirmek durumundadır.
Bizler de İslam inancına sahip kişiler olarak yaşanan olaylara Kuran ve sünnet penceresinden bakmak durumundayız.
Peşinen söyleyelim ki tedbirsiz ve akılsız, kuru bir kadercilik mantığıyla olaylara bakmak niyetinde değiliz.
Her olayın, ferdin kendisine bakan tarafı, toplumsal boyutu ve ilahi boyutu vardır.
Müslümanın her olayın hikmet boyutunu ihmal etmeden, ferde ait olan tarafını ve toplumsal tarafını değerlendirip, Faili Mutlak olan (fiilleri yaratan) Allah’ın iradesini, gücünü ve kudretini hesaba katması da gerekmektedir.
İnsanoğlu başıboş ve her zaman bencil mantığıyla hareket edemeyeceğini bilmeli; haddini aşan isyan ve yanlışların bedelini anında ödemediği için kendini Allah’tan daha güçlü konumda da görmemelidir. Verilen sadece mühlettir ve imtihan sırrıdır…
Yüce Allah şöyle ferman buyuruyor:
“Göklerde ne var ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. İçinizden geçeni açığa vursanız da gizleseniz de Allah onun hesabını sizden sorar. Sonra O, dilediğini bağışlar, dilediğine de azap eder. Allah’ın her şeye gücü yeter.” (Bakara 284)
“Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’a âittir. Allah her şeye kâdirdir.” (Al-i imran 189)
Hal böyle iken Allah’ın verdiği akıl, beceri ve başarının kaynağının da kendisi olduğunu zanneden insanlar, kendisini yoktan var eden Allah’a adeta meydan okumaya, Onu devre dışı bırakmaya, kendini Allah’tan daha güçlü görmeye başlamıştır.
Teknolojide gelinen durum, inanılmaz buluşlar ve yapay zekanın dahi asıl kaynağının Allah’ın kudreti, lütfu ve ikramı olduğunu insanlar unutmuştur.
Allah bu konuda da bizi uyarmıştır:
“Gökleri ve yeri yaratan, onların benzerlerini yaratmaya kadir değil midir? Evet! Elbette kadirdir. O, her şeyi hakkıyla bilen yaratıcıdır.
Bir şey yaratmak istediği zaman Onun yaptığı “Ol” demekten ibarettir. Hemen oluverir.
Her şeyin mülkü kendi elinde olan Allah’ın şanı ne kadar yücedir! Siz de O’na döneceksiniz.” (Yasin 81-83)
İsyan ve sapıklıkta haddimizi aşmamamız için bizleri uyaran da Allah’tır:
“De ki: (Sizi imana davet ettiğimiz) O (Allah) çok esirgeyicidir; biz O’na iman etmiş ve sırf O’na güvenip dayanmışızdır. Siz kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu yakında öğreneceksiniz!
De ki: Suyunuz çekiliverse, söyleyin bakalım, size kim bir akar su getirebilir?” (Mülk 29-30)
Virüs olayına da diğer hastalıklara çare yaratan Allah, dilerse bir çare yaratır. Birilerini de vesile kılar. Ama bu olaya da ölçüyü kaybeden, Allah’a asi gelen, Allah’ı ve dinini kandırma aracı olarak kullanan insanlara; haddini bildirmek için bir imtihan olduğunu da aklımızdan çıkartmamak gerektir.
Uğur Kepekçi