İslam’a ters akımların ortaya çıkışı-2-

Hz. Osman’ın şehadetinden sonra İmam Ali (a.s.)’a kadar Şam valisi olarak görev yapmasına müsaade edilmiş olan Muaviye, kendince kadrosunu kurmuş, kendini halife ilen edecek kadar ileri gitmiştir.

İmam Ali (a.s.)’ın hilafetini tanımayan Muaviye’nin döneminde, Ehl-i Beyt kaynaklı hadisler sürekli yasak edilmiş ya da yerine başka hadisler icat edilme dönemi başlamıştır.

İmam Ali (a.s.) halife olduktan sonra ömrünün sonuna kadar sapık akımlarla mücadele etmiş, mücadele ettiği din dışı faaliyetler içinde bulunan biri olan “hariciler” tarafından şehit edilmiştir.

Bundan sonra Eh-i Beyt evlatlarının hayatları Kuran’ın hadislerin aslını korumak ve sapık akımlarla mücadeleyle geçmiştir. Şahadetleri de hep bu şer odakları “siyasi halifeler” tarafından olmuştur.

Genellikle sadece Sünni hadis kaynaklarıyla ilim tahsil eden bizim hocalarımız alimlerimiz ve Diyanet, siyasi otoritenin emrinde olması sayesinde, Ehl-i Beyt kaynaklı hadisler görmezden gelinmiştir.

Halbuki Sünni dünyasının kaynak kabul ettiği Kütüb-i Sitte hadislerinin rivayet ve yazımı sırasında görev yapan halifeleri ve yapılan tahribatları hep unutmuşlar.

Böylece kaynak deyince akla sadece Kütüb-i Sitte hadisleri gelmiş ama kimler tarafından ne şartlarda yazıldığına önem verilmemiştir.

Daha açık ifadeyle “Muaviye ve sonrasında devam eden dönem anlaşılmadan, o dönemde rivayet edilmiş ya da yazılmış olan hadisler de anlaşılamaz.”

Hatta bırakın o dönemde uydurulan hadisleri, Kuran’ın sebebi nüzulleri üzerinde yapılan tahribat sayesinde ayetlerin anlamlarına farklı yorumlar yapılmasının da kapısı açmıştır.

Konumuzu daha anlaşılır kılmak için Prof. Dr. Haydar Baş’ın Ehl-i Beyt Külliyatından “İslam’a ters akımların ortaya çıkışı” başlığı altındaki tespitlerini aktaralım:

“Hicri 94-114 yılları arası, fıkhî mekteplerin ortaya çıkışının başlangıcıdır.  Bu süreç aynı zamanda tefsir hakkında rivayet etmenin tam doruğuna vardığı dönemdir. 

Bu dönemde Zührî başta olmak üzere, Mekhul, Kutâde, Hişam b.  Ürve vb.  Şahıslar, hadis nakletmek ve fetva vermek hususunda faaliyet gösteriyorlardı. Ayrıca, bu âlimlerin para için fetva verebilecekleri bir ortam da mevcuttu. 

Bu mevcut ortamı görmeyen, yaşamayan, zamanımızın sözde alimleri kendi zamanına kadar gelen hadisleri esas kabul etmiş, düşüncelerini Ehl-i Beyt terazisinde tartamamış, İmam Ali’nin bu konudaki hükmünü göz ardı etmiştir.

Halbuki ilk 3 Halife bile kendi döneminde içinden çıkamadıkları sorunlarla karşılaştığında İmam Ali’ye sormuşlardır.

Hz. Ömer “Ali olmasaydı Ömer helak olurdu elbette” demiştir. Zaten Ömer, “Ebu’l-Hasan’ın (Hz. Ali’nin) bulunmadığı bir anda, müşkül bir işe düşmekten Allah’a sığınırım” derdi. (El-İstiab, 2, 474-475).

Hz. Osman kendi atadığı valiler tarafında katledilmesine karar verildiğinde, İmam Ali (a.s.)’ı aracı olarak çağırmış, ondan bu sorunu nasıl çözeceği hakkında bilgi talep etmiştir. (Prof. Dr. Haydar Baş / İmam Muhammed Bakır (a.s.) / sayfa 509-514). (Devam edecek)

Uğur Kepekçi

Önerilen Makale

Atatürk’ün mersiye yazdığını duydunuz mu?

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu Aziz Atatürk hakkında ömrümüz boyunca makale yazsak konuşsak Onun vatanımıza, milletimize …